01 - ABDULLAH REFET EFENDİ
Abdullah Refet Efendi 1838 yılında Kilis’te doğdu. Hacı Abdulkadir Ağa’nın oğludur.
Abdullah Refet mahalle mektebini tamamladıktan sonra bir süre Bekir Vahit Efendinin
Derslerine devam etti. 1863 yılında memuriyete başladı. İlk olarak CİSRİ ŞUGUR ilçesine
Atandı. Daha sonra sırasıyla Harim, Elbistan ve Birecik Malmüdürlüklerinde bulundu.
1905 yılında emekli olup Kilis’e döndü. Gençliğinde bir hayli divan karıştırmış olan
Abdullah Refet Efendi memuriyet yıllarında edebiyata vakit ayıramamıştı.Emekli oluca
yeniden manzumeler karalamaya başladı.
Kilis’te çeşitli tarih yazıları bırakmış ve pek şiir değeri olmayan övgü ve yergi yollu
Kasideler yazmıştır. Manzumeleri günümüze kadar gelememiştir.
Kilis’e döndüğü 1905 yılında vefat etmiştir.
HACI ÖMER AĞA ÇEŞMESİ TARİH YAZITI:
Bu hayra Hacı Akbabazâde Hacı Ömer Ağa
Edip tecdit-i tâmirinde sarf-ı nakd-i pâyân
Halâs oldu ehlâl-i mahalle kıllıt-i mâ’dan
O sahib-i cevher bir zâtın himmetiyle oldular reyyan
Himmet perverân beldemizden Mamişzâde
Reşit Ağa dahi bu yolda oldu sa’yde pûyan
Gelüp Refet cihet-i siteden âvâre tarih
Gelüp âb-ı revân içsün aştan bu zibâ çeşmeden
Abdullah Refet- 1897
02 - HAFIZ AHMET AGÂH BEY
Ahmet Agâh Bey Kilis’in Kavas Ömer oğullarındandır.1851 yılında doğmuştur.
İlk öğreniminden sonra hafızlığa çalışarak kur’ anı baştan sona ezberlemiş ve Hafız Ahmet
Agâh Bey diye bilinmeye başlamıştır. Agâh Bey hafızlıkla yetinmeyip önce Bekir Vahid
Efendi’den sonra Hacı Abdülnafi Efendiden dersler almıştır. Bu ara edebiyatla uğraşmaya
Başlamış ve divan edebiyatının büyük şairlerini okuyarak şiir zevkini geliştirmiştir. Ahmet
Agâh Bey çok yetenekli ve zeki bir insandı. Güzel yazı yazma usulünün de öğrenip hattat
Olmuştu.
1871 yılında Agâh Bey’i Halep posta kitâbetine atanmış olarak görüyoruz. Kısa bir
Süre sonra çalışkanlığı ve bilgisiyle dikkati çekerek baş kitâbet görevine yükseltildi.1881
Yılına kadar bu görevde kaldı. Sonra sırasıyla Diyarbakır, Elazığ, Sivas illeri Telgraf ve
Posta Müfettişliklerinde bılundu. 1886 d1 Diyarbakır, 1896 da Halep Posta ve Telgraf
Baş Müdürlüklerine getirildi. Daha sonra aynı görevle Adana’ya verildi. Adana’da 5 yıl
kaldıktan sonra emekliye ayrıldı. Halep’e yerleşti. Görev yılları çok parlak ve dolu geçmişti.
Yaşlanarak emekli olmak onu bir çeşit yalnızlığa itmişti. Eskisi gibi arayan soran olmu -
Yordu. Bu yalnızlık duygusunu zaman zaman yazdığı şiirlerinde dile getirdi :
Aşinâdan kalmadı kimse bu mihman hânede
Sade ben kaldım garip bir bülbül âsâ lânede
Yetmişini aştığında artık çoğu dünya zevklerini yitirmişti. Ölüm göçünü düşünüyordu
Hep. Hicri 1341 yılına kadar yaşayacağını tahmin ederek kendi baş taşı yazıtını hazırlamıştı.
Bu dünyanın hayatı bir oyuncaktan ibarettir
Çocuklar oynasın anlara terk ettim bu devrânı
Bunu ol mülhim ilham etti bende sağ iken yazdım
Gören seng-i mezarımda olur herhalde hayran
Hudâ’nın bu gibi ilhamına şükr eylerim Agâh
Ararken fevtimin tarihi tamı oldu “ gufran”
Öleceğini umduğu tarihten daha çok yaşadı.1926 yılında Halep’te gözlerini yumdu.
Ahmet Agâh Bey divan tarzı şiirler yazmakla beraber yenilik akımlarıyla ilgilenmiştir. Dili
Kendinden öncekilere göre oldukça sadedir. Arapça, Farsça tamlamaları atmağa çalışmıştır.
Ama divan geleneğine bağlı kalışı ileri bir atılım yapmasını önlemiştir. Şiirleri bastırılmamış,
Kendi el yazması olarak çocuklarına kalmıştır. Güzel bir Terci-i Bendi vardır.
Gazellerinden biri :
Basiretkâr olup da nasb-ı enzar et şüûnâte
Ne sûret gösterir âyine-yi devrân-ı seyreyle
Müsâvidir hesaben âlem ile fâni adadı
Fenâ-yı âlemi isbad eden bühranı seyreyle
Eğer görmek dilersen tur-i sinende tecelliler
Kelim âşâş semi her kelam-i hikmetamiz ol
Kırılmış sagarâsâ bezm-i âlemde tehi durma
Rahik-ı aşk-u şevk-u vehid ile bir câm-ı lebriz ol.
Hacı Agâh Bey.
03 - KİLİSLİ HÜSNÜ EFENDİ
Hüsnü Efendi 1293 (1876) yılında Kilis’de doğdu.
Kilis’in tanınmış ailelerinden Hacı Muhiddinzade Muhiddin
Ağa’nın oğludur. İlk öğreniminden sonra okumayı sürdürdü.
Medreseye devam edip Kerim Çavuş oğlu Mehmet Tevfik ve
Rıfat Beylerden ders alarak Yüksek öğrenimini tamamladı.
Arapça ve Farsça öğrendi.Bir süre görev almauıp kendini şiire
Ve dost sohbetlerine verdi. Aileden kalan malları geliriyle
geçinmeye çalıştı. Naat-ı Şerifler Ve gazeller yazdı.
23 Temmuz 1908 de merkezi Selanik’te olan 3.ORDU’ nun
baskısıyla II.Meşrutiyet Kabul edildi.Ordu siyasete itilmiş,İttihat
ve Terakkicilerle Hürriyet ve İtilafçılar arasında Kıran kırana bir
çekişme ve kavga başlamıştı. Vatan, Millet ve Hürriyet adına bir
bölünme ve düşmanlık sürdürülüyordu. Bu durumlar Hüsnü
Efendi’nin yaşamında büyük değişiklikler doğurdu. Şair, vatan ve
Millet duygularının kurulmasına ön ayak oldu.
Vatanın ve Milletin kurtuluşunu kendi partisinin yönetiminde
gördüğü için, O da çoğu İttihat vr Terakkiciler gibi aşıorı bir partici
oldu. KİLİS İtiihat ve Terakki Kulübü Başkanlığına getirildi. Sonra
daha başka önemli görevkler aldı. Savaş başlarken İstihbarat Salonu
Müdürlüğüne atandı. Görevini başarıyla yaptı. İdare Meclisi ve Antep
Meclis Umumi Üyeliklerine seçildi. 1917 yılında Antep’te grip hasta-
lığına yakala-narak 43 yaşında öldü. Cenazesi Büyük bir törenle kal –
dırılarak Antep ÖMERİYE Camisi’nin haziresine gömüldü. Öğretmen
Nuri Ulusoy’dan öğrendiğimize göre baş taşında kendisinin şu şiiri
yazılıdır:
Ey tecelli-gehi envâr-ı ebed rûh-i Nebi
Cilve-yi kutsiyenin rûh-i Hudâ mücezebi
Arş-ı Rahman-ı menâmın olalı izzet ile
Melekûtun oluyor kıblegeh-i müntesebi
Kürre-yi arza mümasil nice bin kürre senin
Vecd-i şevkinle döner ey dem-i devran sebebi
Neşve-yi nurun eder ceddini melaya Halil
Etti gülzar-ı Sefâ yar-ı nesib-i nesebi
İhvedir sıtk ile dindarın olan her unsur
Eylemez fark-ı diyanet Kürdü, Türkü, Arabi
O senin adline burhanedir ey Şâh-ı cihan
Etmedin emr-i hilâfette işaret hasebi
Ettiğin vâd-i beşâretle verildi hatta
Feth-i Bizans üzre Fatih’e Fatih lakabı
Al elin Hüsnü nacize medet eyle yeter
Parlasın evc-i icabette şahab-i talabi
Hüsnü Efendi Gaziantep’ten evliydi. Gaziantep’te oyuruyordu.
Mısır’a da gidip gelmişti. Zeki ve şakacıydı. Manzume söyleme
yeteneği yüksekti. Eli savurgan denecek Kadar açıktı. Bu yüzden çoğu
zaman geliri giderini karşılamaz ve sıkıntıya düştüğü olurdu.
Hüsnü Efendini yaşadığı yıllarda Osmanlı İmparatorluğu hızlı bir
çöküş içindeydi. Divan Edebiyatı etkin-liğini iyice yitirmişti. Edebiya-
tımız Hüsnü Efendi doğmadan önce Batıya yönelmişti. Hüsnü Efendi
siyasi olayların va çalkantıların içinde yaşadığı halde Elimizde bulunan
şiirlerinde çağından izler görülmez. Şair, almış olduğu medrese eğitimi
Sonucu divan şiiri deleneğini sürdürmüştür.
Şiirlerinin önemli bir bölümü kaybolmuştur. Gaziantep ağzıyla
yazdığı manzumesi güzel bir MİZAH örneğidir.
Ayibolunda geziydi düneyn bir dilber
Yeridim gendiynen ayak akşamader
Azım ayrıldı gıöındahı mavı şalvarına
Hele yanındaydı ağ sahosunun asdarına
Halası oluymuş Büydüz ağnın o yiğit
Bağa ahıl dediki kah da onun yanına get
Gülerek tahladı şakşahı ediydi orada
Ona gettim “ne geziyo o” deyerek o sırada
Dedi “heç Mamed amnan acıhıs corlaşıyık
Medda sahresine gelmemizi gonuşuyuk
Ağyol camısnın menzini geldi o vahıt
Halfene etmiye dindirdiler işi bu lot
Sahrenin masrafını ettiler o anda hasap
Yimi yeddi buça çıktı tamatoslu kaap….
Kilis’li Hüsnü Efendi
04 - CEZZARIN OĞLU
HACI AHMET
Cezzar oğlu veya Cezzarın oğlu diye bilinen
Hacı Ahmet 1887 yılında Kilis’te doğdu. Napolyon’a
karşı AKKÂ kalesini kahramanca savunan ünlü Cezzar
Ahmet Paşa’nın soyundan gelmektedir.
İlköğrenimini Kilis’te bitirdi. Kilis’te Medreseye
başladı. Sonra Halep’e gitti.Medreseyi orada tamamladı.
Üstün derecede Arapça ve Farsça öğrendi. Nakşibendi
tarikatına girdi. Divan tarzı tasavvufi şiirler yazdı. Dili
zamanın çok gerisinde kalmış Türkçesi az bir dildir.
Titizdi, hiçbir konuda ödün vermezdi. Bu yüzden
Baytazzade Şeyh Vakıf Efendinin, Ruhi Efendinin Ruh-u
Şuruh adlı eserini Türkçeye çevirme isteğine şiddetle
Karşı çıkmıştır. Uzun yıllar ÖZBEK Camii imamlığı yaptı.
Sonra İstanbul’a çocuklarının yanına gitti. Orada 1968
yılında 81 yaşındayken vefat etti.
BİR GAZELİ
Büthâne iken Kâbe-yi hiç yıkmadı Bâri
Bir cevher iken bunca âvâlim neler oldu
Bir nazar-ı kudret eseridir arz-ı bihâri
Her fazıla esrâr-ı hafi münkeşif olmaz
Mestâne bilir neş’e-yi meyi,renc-i humâri
Meyhâne-i vahdette eğer pir-i muhabbet
Sunmazsa eğer bâde-i lebriz-i nigâri
Kabil olamaz kimseye ezvak-ı me’ârif
Bu meygedenin kâidesi böylece câri.
KIZI İÇİN YAZDIĞI MEZAR YAZITI
Gül,gül-ü gülâb eşki döktü gülşene
Elbet ağlar bu metemgâhide handân olan
BİR MUHAMMESİNDEN
Ateşim artar hayâl edince hüsn-ü rûyunu
Şiddetim artar hayâl edince misk-i bûyunu
Neş’etim artar hayâl edince cûy-i suyunu
Gurbetim artar hayâl edince kutsi sırrını
Celvegah-ı gayb olan simayedir gönlüm,gözüm
Ağlarım leyl-i emel peydâyı rûşen etmedi
Alem-i uhra için bir gonca harmen etmedi
Hâk-i süflide zebûn,bâlâ-yı me’man etmedi
Aşıkın Allah için sevdâ-yı süzân etmedi
Bir Mesih-âsâ vatan peymânedir gönlüm,gözüm
Yadigârımdır muhammes dilpezir ihvân için
Gonca-yı hândâne kılmış bülbül-ü giryan için
Renginden renge boyanmak ârdır insan için
Semm-i katildil husûsa muhterem ihvân için
Nazır-ı âyine-i râ’nayedir gönlüm,gözüm.
Her renge boyanmak hüneri âleme sâri
BİR GAZELİ
Derya-yı muhit sine-i salâr-ı muhabbet
Ümmid ederim mavc-i devvar-ı muhabbet
Leylâ-i emel eyledi Mecnun-u musaffa
Mensur-u gönül ah-ı fedakâr-ı muhabbet
Ey valeh-i Sina-yı şuunat-ı tecelli
Enfas-ı Mesih Sâki-iesrâr-ı muhabbet
Ferdiyyet-i meşhur püser-i pir-i ziyâsın
Gurbetzegedân teşne-i asâr-ı muhabbet
Tevsif edemem gavs-ı dilârâ-yı zemanı
Meş’alkeş-i dermânde perkâr-ı muhabbet
Vasıl olamaz Kulzüm-ü dilcu-yi mezake
Gavvasına mahsus dür-i şehvâr-ı muhabbet
Şem’eylemez nefha-i hoşbû-yu visâli
Musa-yı ciğerhûn-i sezâvar-ı muhabbet
Meftûn-u ciğerpare-i Zehra-yı Betul’em
Serdâr-ı cihan Hayder-i serdâr-ı muhabbet
Ey salik-i sevdây-ı elemnâk-i huzuzat
Şa’y et olasın mahrem-i esrâr-ı muhabbet
Bu bende-i üftâdeye ihsân-ı nigâh et
Ey âfet-i dilsu-i füsunkâr-ı muhabbet.
Cezzaroğlu Hacı Ahmet.
05 - MEHMETHÂKİ
EFENDİ
Hâki-i Kadim diye anılan Mehmet Hâki Efendi
Kilis’in Davutağa oğullarındandır. 1757 yılında doğmu
,ilk öğrenimini Uncuzade Hasan Efendi’den tahsil etmiştir.
Daha sonra HİNDİOĞLU Cami Medresesinde ders okut-
mağa başlamıştır.M.Hâki Efendi yaradılıştan zeki ve
çalışkan idi.Hali vakti iyi olduğundan yoksul ve düşkünlere
yardım etmekten büyük bir Mutluluk alırdı.
Şiirlerini Divan-ı Hâki adı altında topladı.Divanını
bastırmak üzere İstanbul’a gitti.Önemli görevlerde bulundu.
”….vüzeray-ı izama divan kâtipliği yapmış ve Mahmut Han
Asrında defterdar mektupçuluğu ile taltif edilmiştir.”
İstanbul’da 1832 yılında vefat etmiştir.
1822 depreminde kısmen yıkılmış olan KADI camii
onarımı dolayısıyla M.Hâki Efendinin yazmış olduğu tarih
BEYTİ :
Gelip beş vakitte tarihi görsünler diye Hâki
Dedi yaz ayeti éVeccehtü vechié tak-ı mihraba.
KADI camisinin yeniden yapılışı için yazdığı tarihin Türkçesi:
İş bu Kadı camii vakıa-i zelzelede
Payidar olmadı,çak oldu,o çar erkânı
Sâyedüp bu mütevelli Hacı Abdurrahman
Avn-i Hak ile olubdur buna bani-yi san
Geldi üçler söyledi Hakı bu tarihte o zat
Eyledi camii ma’mur dahi eyvanı.
(1238 H.1822 Miladi)
AYNÖNÜ ÇEŞMESİ TARİH YAZITI:
Hacı Mehmet Bey bi-tevfik-i Hudâ
Rah-i kestâle edüb mâlin feda
Merhum oldukta anın ahbâbı
Kıldı bu çeşme-yi pâki inşa
Ki ana hayr ile Hakı tarih
Eylesin nûş olanlara şifâ.
(1222 H. 1807 Miladi)
BİR KITASI
Kerm-i mukâta’asi ta zaman-ı HATEM’ den
Kalub mezdâdda bir kimse olmayıp tâlip
Kimin nukud-ı atâyâsı var anı alıcak
Meğer Cenab-ı Sadâret-penah ola tâlip.
Mehmet Hâki
06 - BEKİR VAHİD
EFENDİ
Bekir Vahid Efendi Kilis’in yetiştirdiği en ünlü müderrislerden
biridir.Ömrü boyunca Kur’an buyruklarına ve Peygamberin
sünnetlerine bağlı kalmış,bilgiçlik taslayan yarım bilgililerle
yüksek görev kapmış yeteneksiz açık gözler ve zamanının şeyh –
leriyle yazıları ve sözle savaşmıştır. Bu zatlara “Şörahbil şeyhinin
serde ölbe sanmışlar.” Gibi ifadelerle sözler sarfetmiştir.
Derslere karşı gerekli ilgiyi göstermeyen talebeleri bile
O nun bu alaycı tavrından Kurtulamamışlar.Örneğin : Mehmet
Nadrad (Şair Zihni Baba ) ve Topal oğullarından EDE adıyla
anılan Ahmet Hamdi, medreseye düzgün olarak devam etmez ve
derslere çalışmazlardı.Bu yüzden hep yerlerinde sayıyorlar ve
öğrenimleri uzadıkça uzuyordu. Mehmet Nadrad içki düşkünüydü.
Ahmet Hamdi ise hovardalık taslardı.Hocaları Bekir Vahid Efendi
Onlar için şu dörtlüğü yazmıştır:
İki şikeste çeknece kaldı bu köhne hücrede
Birinin sâhibi Nadrad,birine mâlik Ede
Serder hava-i Aşk-ı civan oldu birisi
Birine darül aman oldu mey gede.
Ne yazık ki Bekir Vahid Efendi bu tür taşlamalarını kendi
sağlığında yakıp ortadan Kaldırmıştır.Bu hareketinin altında o
alaya alınıp taşlanmış olan kişilerin çocuklarını ve Torunlarını
incitmekten çekinme duygusu bulunduğunu tahmin ediyoruz.
Taşlamaları dışındaki şiirlerini bir el yazması divançede
derlenip daha sonra Kilis Ortaokulu kitaplığına verilmiştir.
Divançenin başlangıcında 7 kaside ve oğlu Vesim içim yazmış
olduğu 1 duaiye yer almaktadır. 133 gazeli vardır.Bunlardan
başka 21 tane EBCED Hesabiyle yazılmış tarih, 3 tahmis, 4 şarkı,
18 rubai, 16 kıta ve tercümeler bulunmaktadır.
Bekir Vahid Efendinin en güzel şiirleri gazelleri arasın-
dadır.Bu gazellerden bir kısmı FUZULİ ve NEDİM’i
anımsatmaktadır.
Feleğin rişteri kâ edeli cânımıza
Girdin ey gözleri hûni bir avuç kanımıza.
Giymiş libas-ı sâdeyi nesrini gül gibi
Dâmen feşân olup geliyor kâkül gibi
Şâyet ki bana lütfede bir gün Hudâ seni
Ben mestmend-i aşkına müftela seni.
Bekir Vahid Efendi çok yönlü bir insandı Davudi bir sesi
vardı,makam bilirid.İri yapılı güçlü kuvvetli idi.1887 yılında 86
yaşında öldü.Ölümüyle ilgili olarak oğlu Vesim Efendinin divançe
için yazmış olduğu ön sözde şu beyit yer almaktadır:
İki cevherden ayırdı bizi bir günde felek
Biri mecmua-yi zâtı,biri nazmı eyvah.
Vesim Efendi.
07 - AHMET MUHTAR
YAVAŞÇA
Şair Mehmet Sezai’nin oğludur. Annesi Hacı Şakire Hanımdır.
Ahmet Muhtar Yavaşça 1875 Tarihinde Kilis’te doğdu. İyi bir medrese
eğitimi gördü. Arapça ve Farsça bilirdi. Güzel konuşurdu. RİK’a, SÜLÜS,
DİVANİ gibi yazı çeşitlerini bir hattat denecek kadar güzel yazardı. Kilis’te
birçok Cami, çeşme ve Hacı kapısı yazıları onun eseridir.
Kilis Reji Müdürlüğü, Vakıflar Baş Memurluğu, İdare Meclisi, Belediye
Meclisi Umumi üyelikleri, SAVCILIK gibi çok önemli görevlerde bulunmuş,
ayrıca Belediye Başkanlığına ve CHP İlçe Başkanlığına seçilmiştir. Kilis
Mevlevi Dergâhı POSTNİŞİ Şeyh Hacı Ahmet Sabuhi Dede’nin kızı
Emine Hanımla evlenmiştir.
1939 yılında ameliyat için götürüldüğü Halep Fransız Hastanesinde
ölmüştür. Cenazesi Kilis’e Getirilerek şehrin güneyindeki KÖRÜ mezarlığına
gömülmüştür. Mezar taşına kensinin daha önce Yazmış olduğu uzunca
bir yazıttan şu beyitler kazılmıştır:
HÜVEL BÂKİ- EL FATİHA
Yavaşça-zâdelerden Ahmed-i Muhtar idi zâir
Çekildim mâsivadan nâmım kaldı ancak dünyâde
Ne çâre bir eser terk etmedim ibkay-i nâmım çün
Beni hayr ile yâd etmek düşer evlâd-ü ahfâde
Fakat mal-i benûn ol günde âslâ menfaât vermez
Olur makbûl selim-ül kalb olanlar indi Mezlâ’de
Benim cürm-ü kusûrum itirâfatımla sâbittir
Hisâba var mı hâcet çünkü zenbim gelmez â’ dâde
Duâ benden icâbet ise lâbud yine Sen’den dir
Duâmı müstecâb eyle İlâhi arş-ı â’lâde
Hayatımda memaâtım çün dedim târih-i cevherdâr *
Beni affinle mağfur eyle YA RABB yevm-i ukbâde
* Bu mısra ölüm tarihine uysun diye oğlu Galip Yavaşça tarafından :
“ Hayatımda kalemden aktı bir tarih-i cevherdâr “ diye değiştirilerek mezar
taşına yazılmıştır.
Ahmet Muhtar Yavaşça’nın elimizde bulunan şiirlerini, oğlu Galip
Yavaşça’nın defterinden derledik. Bu şiirler genellikle medrese kültürüne
ve Divan edebiyatı geleneğine bağlı şiirlerdir. Görülüyorki Ahmet Muhtar
Yavaşça dil ve şiir anlayışı bakımından çağının oldukça gerisinde
Kalmıştır Burada Şairimizin 1939 yılına kadar yaşadığını ve Yahya Kemal’in
ses’i 1922 de, Faruk Nafiz’ in Han Duvarları’nın 1824 de ve Necip Fazıl’ın
Kaldırımlar’ı 1927 de yayınladıklarını anımsamak yeter sanıyoruz. Bir çok
gazel,tahmis, rübai ve kıta’ları vardır.
GAMLI BİR GECE
Elemim arttı yine zülmet-i leyl etti hücum
Dil-i sevdâzedemi kapladı endûh-i gumum
Değilim hasta fakat yokla beni pûr elemim
Sebebin söyleyemem çünkü mukayyet kalemim.
Ahmet Muhtar Yavaşça.
08 -MEHMET SEZAİ
EFENDİ
Mehmet Sezai Efendi Kilis’te 1829 yılında doğdu.Yavaşçazade
Süleyman Efendinin oğludur.Sayın Galip Yavaşça’ nın anlattığına göre
ailenin kökeni KIRIM Türklerine Dayanmaktadır.Kırım’lı Mehmet
Ali Paşa’nın İstanbul’un fethinde büyük yararları görülmüş ve YA –
VAŞÇA ŞAHİN PAŞA diye anılmıştır.İstanbul Mercan yokuşundaki
ŞAHİN PAŞA CAMİİ bu Mehmet Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Daha sonra Yavaşça Şahin Paşanın bazı akrabaları HALEP ovasına
yerleşmişlerdir.Bu konularda elimizde herhangi bir kayıt bulanmamaktadır.
17.yy.ikinci yarısında Yavaşça Süleyman Çelebi adlı bir zat KİLİS
ovasına göçmek Üzere Padişahtan izin dilemiş ve kendisine Kilis’in
5 km.kadar güneyindeki Keferrahim (İnanlı) köyü tımar olarak veril-
miştir. Çok hayır sever bir kişi olan Süleyman Çelebi 1682 Yılının
Ramazan ayında, Ankara Vakıflar Genel Müdürlüğünün eski kayıt arşiv-
lerinde 2/4 Numaralı defterin 786 ncı sırasında kayıtlı “Yavaşçazade Vakfı”
nı kurmuştur. Mehmet Sezai’nin babası olan Süleyman Efendi,bu vakfı
kuran Süleyman Çelebi’nin torunlarındandır.
Mehmet Sezai ilk öğrenimini bitirdikten sonra Kilisli Şair Bekir
Vahit Efendinin derslerine devam etmiş,Rpç VE fArsça öğrenmiş, Fıkıh,
mantık, Feraiz,akaid ve Meani okumuştur.Zeki ve çalışkan olduğu
halde icazetname almadan medreseden ayrılmıştır. Olgun Kişiliğinden dolayı
“Ebül Fadl-ı Kemal” ünvanıyla anılmıştır.
Mehmet Sezai genç yaşta Kilis Kaymakamlık İdare Meclisi Baş -
kâtipliğine atanmış ve kırk yıla yakın bir süre memurluk yapmıştır.En çok
Kilis Şeriyye ve Nizamiye Mahkemeleri kitabeti görevinde bulunmuş
tur. Rahmetli Kadir Timurtaş’ın yazdığına göre Mehmet Sezai Efendi Kilis’te
mahkeme işlerinin 30 yıl başarıyla yürütmüştür. Rumi 1294 M: 1877 yılında
Zeytin kazasında çıkan isyanın soruşturması için gönderilen
heyet arasında Mehmet Sezai de vardı. Soruşturma sırasında gösterdiği
üstün başarı dikkat çekmiş ve kendisine Kilis dışında Yüksek görevler
teklif edilmiş ise de, “Anamın aşı, tandırın başı “diyerek Kilis’ten
ayrılmamıştır.
1879 yılında Halep Valisi Hüseyin Cemil Paşa’nın öldürülme
olayının iç yüzünü İstanbul’dan gelen görevliler bir türlü çözemeyince bu
görev de Mehmet Sezai Efendi’ye verilmiş ve soruşturma kısa zamanda
başarıyla sonuçlanmıştır.
Akrabalarından Hacı Ali Bey’in kızı Şakire hanımla evlenmiştir.
1896 yılında şeker Hastalığından ölmüş ve Cambolat Paşa (TEKYE)
camisinin haziresine (mezarlığına) gömülmüştür.
İnandırıcı ve güzel konuşurdu. İyimser ve şen bir kişiliği vardı.
Yardım severdi. Toplumdaki çarpık olaylar karşısında alaycı bir tavrı vardı.
Şiirleri düzenli olarak derlenip toplanmamıştır.
Mehmet Sezai güzel naat-ı şerifler ve gazeller yazmıştır. Şiirlerinde
divan geleneğini İzlemiştir. ŞİMDİ redifli bir kasidesinde zamanın bozukluk-
larını şöyle dile getirmiştir:
Yalan ambarı bitti, kalmamıştır elde sermaye
Becârdır ebkem olsa hep sunûf-u şâiran şimdi
Âceb var mı mutâbu-ık kavline fiil-i bu âlemde
Elinde herkesin sermayesi lâf-u yalan şimdi
Açılmaz oldu halkın çeşm-i envâ-yi mesâriften
Zebûn etti nice Rüetemleri bâr-i girân şimdi
Ne lâzımdır nesep çünkü hesap eden anı yoktur
Furûmaye olan zimâlılar hep hânedan şimdi.
Kasidesinin sonunu günün padişahını övmelerle bitirir.
Yukarıda çizdiğinin aksi bir manzara çizer.
Olup asrında herkes mal-ı cân-ü ırzına sahip
Fedğ olsun yolunda sethezar mal-ı cân şimdi
Ne mektepler ne yolar ne kapular açtı mülkünde
Terâkki etmede ilm-ü âmel bak an be an şimdi.
MEHMET SEZAİ.
Mehmeh Sezai Efendi’nin MÜNACAAT (YAKARIŞI),
Kaside ve Gazelleri günümüze kadar gelmiş olmasında rağmen
birçokları da kayrolmuştur.
Bakınız: Seyfettin Başçıllar’ın derlediği
“ KİLİSLİ DİVAN ŞAİRLERİ ANTOLOJİSİ”
09 - ŞAİR FASİHA
HANIM
Kilis’in edebiyat ve sanat tarihinde yakın çağlara kadar kadın
adlarına az rastlanması Kadınların bu konularda erkeklere göre
daha yeteneksiz oluşlarından değildir.Kadınların da her konuda
erkekler kadar duyup düşünme ve güzellikler yaratma güçleri vardır.
Kilis’te kapalı kapılar ardında FASİHA hanım gibi bilgili ve
şair bir kadının yetişmesi O gün için oldukça önemli bir olaydır.
Ailenin olduğu kadar Kilis’teki sanat ve şiir ortamının da bunda
büyük bir payı vardır.Aile sözünü özel olarak kullandım.Çünkü
Fasiha hnımın ailesinden aynı zamanda 3 şair yetişmiştir.Fasiha
Hanım,kardeşi Merküpçü Rahmi ve küçüğü Nutki Efendi.
Fasiha hanım 1809 yılında doğmuş olup,1862 yılında 53
yaşındayken vefat etti.Fasiha Hanım şiirlerini küçük bir divançede
toplamıştı.Bütün araştırmalarımıza rağmen bu divançe ele geçirile-
mediği gibi HAMAMNAME’ sinden bir parça dışında hiçbir şiiri
de bulunamamıştır.
HAMAMNAME
Bûs edince dest-ü pâyini licam ile rikâp
Esb-i dilde cünbüş-ü şevkiyle gösterdi şitap
Sayeveş düştüm hemen pâyine ben mest-ü harap
Bab-ı hamama gelince ol şeyh-i âli cenap
Oldu hamamcı yerine eyledi ikramlar.
Yapışın hizmetçiler bir bir yed-i beyzasına
Hep küşad verdi ukûdu câme-i zebâsına
Çıkarıp bir bir libasın verdi hep lalsınâ
Asumanî futa sardı ol kadd-i balâsına
Sandılar evc-i felekte mahibâdır akşamlar
Ezilip sabun sürüldü ol şehe bi-ihtiyar
Sanki bir ebr-i sefide girdi mehr-i tâbidar
Yunup pirâhen giyindi oldu mâline süvar
Çıkıcak callad-ı çeşmin silerek gamzekâr
Su verildi dedi herkes tiğihûn âşamlar
Baktı mir’ate Fasihi O şehinşâh-ı cihan
Münharif hüddamına etti işâret negihân
Çıktı gitti can gibi gûyaki ol rûh-i revân
Müptelâlâr kaldılar mevtâ gibi anda heman
Nakd-i cûdinden edüp hamamcıya in’âmlar.
FASİHA HANIM
10 - MUHARREM
KEMAL
Muharrem Kemal yaradılıştan zeki ve öğrenme sevgisiyle doluydu.
Kadri Timurtaş Hududeli Gazetesinde yayınlamış bir makalesinde onun için :
“ Yorulmak bilmeyen bir şevk ve hevesle uzun Yıllar ilme çalışmış, çeşitli
mevzularda birçok eserler okumuş, okutmuş ve neticede çok olgun ve Derin
bir ilim adamı olarak yetişmiştir.” Der.
Kilis’te Müftü Muharrem Efendi diye bilinen Muharrem Kemal Efendi,
1863 yılında Kilis’te doğdu.Babası Sağır oğullarından Hacı Mustafa Efendidir.
İlk öğrenimini mahalle mektebinde tamamladı. Sonra hafız Hoca zade Hattat
Abdurahman Efendiden zamanın güzel yazma sanatlarını öğrendi. Yaycı
Süleyman Efendi’den Arapça dersleri aldı. Sonra Müftü Hâki Efendiden
Arap ve İran dil edebiyatı okudu. Arapçayı ve Farsçayı o dillerde yazılmış
eserleri okuyup anlayacak derecede öğrendi. Keçeci zade Abdurahman Efendi,
Hocazade Müftü Abdurrahim Efendi gibi tanınmış bütün alimlerden dersler aldı.
Yıllarca Hacı Derviş Camiindeki hücresinde geç saatlere kadar okudu
okudu. Bilime olduğu kadar Şiire, edebiyata da ilgi duyuyordu. Kendisi de divan
tarzı manzumeler yazdı. Elimize geçen manzumelerinde Yaratıcılık ve lirizm yoktur.
Kadri Timurtaş’ ın deyişiyle : “Şairliği daha ziyade ilim kuvvetiyledir. Manzum
Eserleri doğum, ölüm, tebrik ve inşaat dolayısıyla söylenmiş manzumelerden ve
bir takım gazellerden ibarettir. Fakat bunlardan bir çoğunun müsveddesinin zayi
olduğu anlaşılmaktadır.”
İlk şiirlerinde KÂMİL mahlasını kullanan Muharrem Efendi, daha sonra
hocası Hâki Efendini ona “İkinci ilm-ü kemâl” diye iltifat etmesi üzerine eski
mahlasını bırakıp KEMAL mahlasını kullanmaya başlamıştır.
Fetva Emini ve Evkaf Encümeni üyeliği gibi görevlerde bulunduktan
sonra Zıddı zade Abdullah Efendiden boşalan Kilis Müftülüğüne atanmıştır.
On yıl hiçbir hükmüne karşı çıkılmaksızın bu görevde kalmıştır. Ayrıca 3 yıl Halep
vilayeti Umumi Meclis Üyeliğine seçilerek Kilis’i temsil etmiştir. Birinci Dünya
Savaşı bozgunundan sonra Muharrem Kemal efendiyi KİLİS CEMİYET-İ
İSLAMİYE Başkanı olarak görüyoruz. Kurtuluşa bütün varlığı ile inanmıştı.
Bir Evkaf Komisyonu toplantısında aylıkların arttırılması ve nmadeni para
olarak ödenmesi yolundaki bir öneriye korkusuzca karşı çıkıp “Buradaki
Hükûmet muvakkat Ve gayr-i meşru bir Hükûmettir. Yani meşru Kuvva-yi
Milliye Hükûmeti gelir, hepimizden bunun hesabını Sorar” demek yürekliliğini
göstermiştir.
Az sayıda da olsa talebeler yetiştirmiştir. Kilis’ li Doktor Kara Rıfat
ve Muallim Rıfat Beyler de Muharrem Kemal Efendi’den dersler alanlar
arasındadır. İki risâle yazmış ama basılmamıştır. Muharrem Kemal Efendi
14 Kasım 1947 tarihinde 84 yaşındayken Hakkın Rahmetine kavuşmuştur.
Mezar taşında Kadri Timurtaş’ ın şu manzumesi yazılıdır:
Asrın allâmesi Müftü Muharrem’dir bu zat
İlm-i irfan kaynağıydı muhterem şahsiyeti
Parlayan cevherdi nur’ ü marifetle her zaman
Fazl-ı ahlakıyla yükselmişti nam-ı şöhreti
Feyz alırdı memleket yüksek kemâlinden onun
Bir vatan perverdi elli yıldı ilme hizmeti
Fikrime geldi bu mısra terk edince âlemi
Kadri buldu müftü-i dana Muharrem cenneti.
Güzel gazelleri ve kendi mezar taşı için yazdığı manzumesi de vardır.
BAKINIZ: SEYFETTİN BAŞÇILLAR-KİLİSLİ DİVAN ŞAİRLERİ ANTOLOJİSİ.
11 - ŞAİR MECİT
DİLMEN
Cumhuriyet Meydanı kuzeyindeeskilerin “Yüksek kahve” dedikleri, daha sonra 1968
Tarihine kadar Belediye Binası’nın altında bir kasap ve kelleci dükkânı vardı. Dükkânın
Sahibi çini gibi bir sesi olan ve gözleri pırıl, pırıl parlayan MECİT DİLMEN vardı. Kilis’de
herkes onu “ kellci Mecit” diye bilirdi. Zeki ve şakacı bir adamdı. Dükkânına her çeşit insan
gelirdi. Birçokları ona takılmadan edemezdi. Mecit Usta her takılmaya taşı gediğine koyan
bir nükteli karşılık verirdi.
Kilis’te “Eşşekleri sevenler Derneği’ni “ kurmuştu. Derneğin Başkanı ve tek üyesi
Kendisiydi. Bu eşşekleri sevme sözünün altında insanların insanca olmayan durumlarını
kınayan bir nükte ve incelik gizliydi. İnanmış bir insandı. Baytazoğlu tekkesine bağlıydı.
Söylendiğine göre bir gün tekkenin Şeyhi Mehmet Vakıf Efendi şair Hafız Kâmil’e
“şuna bir takılıver “ demiş. Hafız Kâmil de aşağıdaki manzumeyi yazmış:
Söylemiş olduğu sözler ne hakikat ne mecaz
Var hımarı-i hevese meyli bı inkâr olmaz
Anılır, yad edilir, hoş görülür taktirle
Eşşeğin zırlaması çünkü kabul olmalı naz
Rastlıyor pat, sat aruz lehçesine şiiri fakat
Hacı olmaz sanırım tutsa hımaz râh-ı Hicaz
Koşalım almak için fırsatı eskitmiyelim
Taze turfanda kelamlar satıyor pir-i papaz
Bubun üzerine Mecit Dilmen küplere biniyor. Şu karşılığı yazıp rahatlıyor.
Göz görmez, yüz utanmaz, meşhuresini alma ele
Hacet göremem dûn-ü deni müptezeli zemme bile.
Mecit Dilmen 1887 yılında Kilis’ de doğmuş ve 1953 yılında ölmüştür. Yetenekli bir
Kişi olmasına rağmen öğrenim fırsatı bulamamıştır. Çok az sayıda manzume yazmıştır.
GAZEL
Bundan geri çekemem eyleme hiç naz-ı itab
Yeter ağyârın elinden çekilen bunca azab
Yine ahvalime rahmetmez misin ey kâfir
Aksa eşkim yerine didelerimden hûnab
Koyma Allah’ı seversen bu sitem üzre beni
Çünkü yok sabra karar eyleyecek takat-ı tâb
Bağ-ı hüsnün ne kadar bülbülü ağlatmış kim
Mürg-ü gönlümdür olan ateş-i aşkınla kebâb
Dilrûba din-i diyânetle bulunmaz cennet
Gel seninle açalım âleme bir bab-ı sevab
Sâki-i sim-i bedenle bana bir kûze yeter
Zahisin başına çöksün camii içre kubab
Bâde içmekle mübahat ederim ey zahid
Bâde-yi feyzim olursa bana bir kâse şarab
Tiğ-i kassabı çekersem hünerim pek çok lâkin
Var ise katlime fetva aç oku, işte kitab.
MECİT DİLMEN
12 - KİLİSLİ
ŞAİR MEYLİ
Esas adını bilmediğimiz şair Meyli 1770 yılında Kilis’te doğdu.
Yoksul bir ailenin çocuğuydu.Yetenekli olduğu halde okuma imkânı
bulamamış nalbant çıraklığı yapıyordu. Bir gün Hâki Efendinin ders
okuttuğu medreseden geçerken Hâki Efendinin talebelere Farsça
Manzum olarak yazılmış olan ŞAHİDİ adlı eseri okutuyordu.Meyli’ nin
öğrenme hevesi alevlenmşti. Ertesi gün nalbant çıraklığını bırakarak
okumağa başladı.Kısa zamanda çok şeyler öğrendi.Şahidi adlı esere
özenerek MEYLİ TUHFESİ ni kaleme aldı.Elden ele gezen eseri
zamanla kayboldu.
Bu eserden yalnız Hacı Samiye Kiremitçi’ nin hatırladığı baş
tarafı olduğunu sandığımız kısmı,Süleyman Çelebi’nin mevlidini
andırmaktadır:
MEYLİ TUHFESİ
Nam-ı Huda zikredelim evvela
Menzil-i maksude o dur rehnuma
Nam-ı Huda can-ı dili şâd eder
Cümle lügat ehli anı yâd eder
Nam-ı Huda olsa esas-ı kelâm
Ana bina vezniyle olsa tamam.
Şair Meyli.
13 - KİLİSLİ
ŞAİR NUTKİ
Şair NUTKİ efendini Fasıha Hanım ve Merküpçü
Rahmi’nin kardeşi olduğunun Dışında fazla bir bilgi bulun-
muyor. Şair NUTKİ Efendi 20 yaşında Kilis’ten ayrılmış ve
Bir daha memleketimize dönmemiştir.Nereye gittiğini ve ne
olduğunu bilen yoktur.
Elimizde bir tek gazeli vardır.Kadir Timurtaş bu
gazeline dayanarak NUTKİ Efendiyi kardeşi Merküpçü
Rahmi derecesinde bir şair saymaktadır.
Gazeli :
Ermez elim ki dergehine arzuhâl edem
Yetmez serim ki rikâbına hem ruyümal edem
Azmetmez oldu peyk-i saba bâğ-ı lutuftan
Kimden soram nişânını kimden sual edem ?
Öldür beni hasret ile koyma sevdiğim
Cânım fedâ kılam sana kanım helâl edem
Koymaz beni öz halime zülfün hayâli kim
Bir lâhza cem-i hâtır edip def-i melâl edem
Nutki nazardan eyledi ol mah infisal
Tâli müsait olmadı ki ittisal edem.
Nutki.
14
KİLİSLİ ŞEYH ABDULLAH
SERMEST EFENDİ
Abdullah Sermest 1819 yılında Kilis’te doğdu. Babası Çekmeceli
cami müderrislerinden Mehmet Tazebay’ dır. Mehmet Tazebay’ ın
babası Mustafa efendi ve onun babası da Süleyman Akif’tir. Abdullah
Sermest’in annesi Çekmeceli hocanın torunlarından (kızının kızı) bir
kadındır.
Süleyman Akif TAZEBAY aşiretinden olup, TAŞKENT yörele –
rinden Irak üzeri dolaşarak Tahminen 18 yy. ikinci yarısında Kilis’e
gelip yerleşmeye karar vermiştir. Süleyman Akif ilk Olarak çadırlarını
kasabanın güney batı ucundaki harman yerine kurmuştur. Daha sonra
ÇEKMECELİ Camisinin yanında iki ev yaptırarak ailesini yerleştirmiştir.
Süleyman Akif’in ömrü Çekmeceli camisinde hocalık ve müderrislik
etmekle geçmiştir.
Abdullah ailenin tek çocuğudur. Daha küçük yaştayken annesini
kaybetti. Babası başka bir kadınla evlendi. Abdullah 8-9 yaşlarına
geldiğinde babası ve dedesi HAC’ ca gittiler ve Bir daha dönmediler.
Abdullah analık tarafından da istenmedi. Aynı mahallede oturan ve o
Zamanki adlarıyla ZEYTOGİL (Demir can) denilen aileden bir kadın
O nu yanına alarak dışarıda kalmaktan kurtardı.
Abdullah ilk öğrenimi ni başarıyla tamamladı. Okumaya ve
öğrenmeye karşı çok yetenekli idi. İlk öğrenimi nden sonra AKCURUN
Camisinde Hacı Hafız Efendi’nin derslerine Devam etti.O sıralarda
MISIR Valisi Kavala’ lı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa
Kilis’e girip yerleşti. Halkın emeği ile kasabanın batı kesiminde büyük
bir kışla yaptırdı. Ayrıca ordusuna katılmak üzere Kilislilerden gençler
istedi. Paşaya asker olarak verilen Kimsesiz gençler arasında Abdullah
da vardı. Genç adam Mısır’a yollandı. İki yıl yaşadığı Mısır’da hem
askerlik yaptı, hem öğrenimini ve yeteneklerini geliştirmeye çalıştı. KOLİT
Adlo bir Fransızdan hekimlik ve biyoloji öğrendi. En zor ve karmaşık
konuları kısa zaman da kavrayacak kadar zeki ve çalışkandı. Hattatlık ve
Hâkkâr lık alanında da üstün bir yeteneği vardı. Kiymetli taşları oyup
biçimlendirmede ve güzel mühürler kazmada çok başarılı örnekler
veriyordu. Elinin emeği ile rahatça geçimini sağladığı gibi para da birik-
tiriyordu.
Bir gün çarşıda 4 çocuklu yoksul bir kadın gördü. Kadının kocası
ölmüş ve çocuklarıyla Birlikte yersiz yurtsuz , aşsız ekmeksiz sokakta
kalmışlardı.Yardım içim baş vurdukları her Yerden kovuluyorlardı.
Abdullah göz yaşlarıyla dolaşan bu kadına cebindeki paraları verdi.
Düşünde O na Hazreti Peygamber Mekke’ye gitmesini söylemişti.
Askerlikten kaçmanın Cezası ölümdü. Yılmadı ölümü göze alarak
Mekke’ye kaçtı. Mekke’ye varır varmaz öğrenimini tamamlamaya
çalıştı. Kısa zamanda icâzetnamesini aldı.Öte yandan Şeyh Muhammed
Can’ı Efgani’ ye bağlanarak 12 yıl çile doldurdu. Esinlendi, olgunlaştı,
pişti. BAĞDAT’ a ve söylentiye göre BOMBAY’ a yolculuklar etti.
Değişik dünyalar gördü.Sonra Şeyhi tarafından KİLİS’ e gönderildi.
Kilis’e ilk geldiğinde kasabanın batısındaki Şeyh Muhammed
Bedevî ziyaretine yerleşti. Abdullah’ın geldiğini duyan arkadaşları ve
meraklılar,O nu görmeye gittiler.Karşılarında olgun ve bilgin bir genç
adam görmekle şaşırdılar, hayranlık duydular. Abdullah’ın Ünü kısa
zamanda şehre yayıldı. Bu Abdullah O giden Abdullah’a benzemiyordu.
Başka Abdullah’tı bu. Kilis’ in ileri gelenleri O nu bir an önce şehre
yerleştirmek için harekete geçtiler. Halkla birlikte Çekmeceli camisinin
karşısında BAYTAZ OĞLU TEKKESİ diye Anılan NAKŞİBENDİ
tekkesi nin yapımına yardımcı oldular. Abdullah Keçik zade Hacı
Ömer Ağa’nın kızı Zahide Hanımla evlendi.
Abdullah sermest Kilis ve civarında çok geniş bir etki alanı buldu.
Bilgisi, üstün kişiliği ve yardım severliği dolayısıyla her yerde ve herkesten
saygı gördü. Bağnaz ve katı görüşlü softalarla savaştı. Şiirlerinde rintçe
söyleşilerle donmuş kanıları alt üst etti. Biçime değil öze, dış görünüşe
değil iç zenginliğe önem veren bir kişiliği vardı.Tanrı yalnız mescide, medrese
de değil, duyabilen, bulabilen için her yerdeydi. Bir kasidesinin sonlarında
şöyle sesleniyordu:
Hânikâhe, mescide gitme o çıkmaz yollara
İşte râh-i meykede her kimde istidâd olur
Şyhi, dervişi bırak ; molla, müderris dinleme
Hazret-i pir-i Mügân’dan olsa bir imdâd olur.
Şiirlerinde Sermest ve Halis mahlaslarını kullanan Abdullah Sermest,
Arapça ve Farsça o dillerde şiir yazacak kadar iyi bilirdi.İyimser ve şen bir
kişiliği vardı. Yardım Severdi.Dünya malına değer vermezdi. Baytazzade
vakfiyesi adıyla bir vakfiye kurmuştur.Tekkeye gelen konukları yedirir,
içirir, hediyelerle yılcu ederdi.Bir kıtlık yılında Develerle dışarıdan zahire
getirterek yoksullara dağıttırmıştı. Zor zamanlarda halkın Yanında olduğu
için halkça çok sevilmiş,hayatı yer yer efsaneleştirilmiştir. 1880 yılında
Vefat etmiştir.Tekkesinin içinde bulunan türbesi, hala halkın dolup taştığı
yerlerden biridir.
Türbe kapının üstünde şair ZİHNİ BABA’ nın şu tarih dörtlüğü
yazılıdır.
Müceddid mesleğin tecdid eden sahib-i reşâdet bu
Ederdi neşr-i feyz-i hâs ile âme ne himmet bu
Çıkıp oniki piran etti iham Zihniyâ tarih
Makam-ı dilküşâye sür yüzü bâb-ı vilâyet bu.
15 - MERKÜPÇÜ
RAHMİ
Kilis’te zaman zaman zanaatkârlar arasında da şairler
yetişmiştir. Her mahallede birkaç Cami ve her Camide
öğrencilerle dolu medreseleri bulunan eski Kilis’in sanat ve
bilime saygı duyması doğal bir durumdur. Bu saygı O
zamanın aydınlarıyla şehir halkı arasında bir çok konularda
bir bütünleşmeyi sağlıyordu. Üç şair kardeşten ( Fasiha Hanım,
Merküpçü Rahmi ve Nutki ) bir olan Rahmi, O zamanki
ortamda yetişmiş en önemli zanaatkâr şairle-rimizdendir.1824
yılında Kilis’te doğdu. Zıddıoğlu Mehmet efendinin oğludur.
1894 yılında 70 yaşında vefat etti.
Şiirlerinde yer yer lirizm ve rintçe bir tavır görülmektedir.
Neş’ e meyhanede mi, meyde mi, minâde midir?
İşve sâkide mi, sâgerde mi, sehbade mi dir?
Şerh-i dil şânede mi, zülf-i dilârede mi dir?
Tıfl-i sevdâya sual eyledim ey Yusuf-u aşk
Çâk-ı dâmende midir, cünha Zelihâde mi dir?
Merküpçü Rahmi.
16 -MÜFTÜ HÂKİ
EFENDİ
Müftü Hâki Efendi zamanının en ileri gelen bilim
adamlarından ve şairlerinden biriydi.Özellikle FIKIH
( şeriat bilgisi) konusunda uzmanlaşmıştı. Bilim çalışma-
larından arta kalan Vakitlerini şiirle geçirirdi.
1822 yılında KİLİS’ de doğdu. Bedir oğulları
sülalesinden Mehmet Efendi’nin oğludur. Mahalle mektebini
bitirdikten sonra, imam Hacı SADIK efendinin derslerine
başladı.Daha sonra ünlü büyük Abdurrahman Efendi ve
Hacı HAFIZ efendinin derslerine devam etti.
İcazet namesini aldıktan sonra, KİLİS Şer’ iye
mahkemesi Baş Kâtipliğine atandı.Her Sabah erken evine
gelen talebelere ders verirdi. Vakit gelince mahkemedeki
görevine koşardı.1895 yılında KİLİS Müftülüğüne getirildi.
1906 vefat tarihine kadar bu görevini sürdürdü.
Hâki efendinin el yazması divanı ve Mecelle (Fıkhın
medeni kanunu, muameleye dair bölümleri) konusunda bir
eseri vardır.Bunlar basılmamış,çocuklarında kalmıştır.Gazel-
lerinde Aşk, şarap, sevgili gibi divan edebiyatının bilinen
konuları işlenmiştir. Ayrıca birçok methiye-ler ve tarihler
yazmıştır. Gazellerinden bir örnek :
Azâdeser gezerken bir işvekâre yandım
Verdim metâ-ı zevki derd-ü belâ kazandım
Kûy-i Nigare vardım aşkım delilim oldu
Serpa birâhe giryan şeb ta seher dolandım
Cânâ beni sevindir ya bir gün evvel öldür
Hâki misali bende canımdan ah usandım
Halka nush etme bu asr-içre melâmet gibidir
Hayırhah olma heman ayni adâvet gibidir
Hele anka gibidir şimdibu âlemde vefa
İstikamet ise evzâ-ı hiyânet gibidir
Ne fena asırda bu âleme geldik hayfa
İlm-i irfân-ı hüner vasf-ı kabahat gibidir.
Müftü Hâki Efendi.
17 - RIFAT BİLGE
Kilis’in yetiştirdiği Rıfat Bilge, dilimi<e birçok değerli
eserler kazandırmış, Yurt çapında bir dilci, çevirmen ve bilgini-
mizdir. Olgunluğun ve bu olgunluğun verdiği alçak gönüllülüğün
en üst derecesine erişmiş olan Bu büyük Kili’li şiirler de yazmıştır.
Elimizde bulunan manzumelerini sayısı çok azdır. Daha doğrusu
Rıfat Bilge’nin şairliği, dilciliğinin, çevirmenliğinin, bilgeliğinin
yanında gölgede kalmıştır. O nun bu yönünü en çok Kilis için
yazmış olduğu bir gazel ve manileriyle biliyoruz. Başka şiirlerinin
bulunduğuna da inanıyoruz. Ne var ki bu şiirlerini derlemek mümkün
olmamıştır. Bir borç yüzünden bir takım değerli belge ve eserlerin
haczedilmiş olduğunu yüreğimiz burkularak yazıyoruz.
Kilisli Muallim Rıfat Bilge diye bilinen Ahmet Rıfat Bilge,
Kerim Çavuş adıyla anılan Abdulkerim Bey’in oğludur.1874 yılında
Kilis’de doğdu. İlk öğreniminden sonra Keçecizade Müftü Abdurahman
Efendi’ nin derslerine devam ederek Arapça ve Farsça öğrendi icazet-
namesini aldı. Peygamberimizin “ Beşikten mezara kadar öğrenin”
hadizine uymuş çok az sayıda kişilerden biridir.
Kilis’li Rıfat Bilge arkasında ciltlerle eser bırakarak 22 Şubat
1953 günü Ankara’da öldü. Mezarı Ankara Cebeci asri mezarlığında
133 ada 26 parseldedir.
KİLİS İÇİN YAZDIĞI GAZEL’ İ:
Kilis mehd-i vücudumi mevlidim, ilk aşiyanımdır
Kilis bağım, baharım, cennetim, aram-ı canımdır
Turabı amberim, miskim, taşı yakotum, elmasım
Suyu ab-ı hayatım, evleri kasr-ı cinanımdır
Ricali ehl-i irfandır, nisai hur-i dünyadır
Çocuklar akl-ı evveldir, Kilis başka cihanımdır
Zümrüttür bütün dağlar, nuattardır bütün yerler
Kilis dünyada bir tâne makaâm-ı dilsitanımdır
Uzak düştüm fakat gönlüm Kilis’ten çıkmadı Rıfat
Kilis pek sevgili annem…Kilis ruh-i revanımdır.
Rufat Bilge.
18 - KİLİSLİ
ŞAİR HÂMİ
Esas adı Abdulhamir Sağıroğlu olan HÂMİ,
Lutfullah Hazım’ın kardeşidir. Sağıroğullarından
Abdülnafi Efendi’nin oğludur. 1879 yılında doğmuştur.
İlköğreniminden sonra Kilis’de medreseye başladı.
Medrese öğrenimini Halep’te bitirdi. Üstün derecede
Arapça ve Farsça öğrendi. Ömrü boyunca okuyup araş-
tırarak kendi bilgisini geliştirmeye Çalışmıştır. Geçimini
çiftçilikle sağlamıştır.Yetiştiği koşullar onu hep divan
edebiyatı tarzına bağlı tutmuş, konuda ve dilde yeniliklere
ve gelişmeye karşı kapalı kalmıştır. Hasan Şahmaran’ın
bulduğu basılmamış ve okunmamış bir divanı vardır.
Şahmaran’ın bildirdiğine göre 121 beyitlik uzun bir Terkib-i
Bend yazmıştır. Manzumelerinin bir kısmı bölgesel
gazetelerde genellikle eski HUDUDELİ’nde basılmıştır.
1957 yılında vefat etmiştir.
BİR GAZELİ
Naz-ü cevi sitemi var güle sor, sorma bana
Ateş-i aşkı nedir bülbüle sor, sorma bana
Dide-yi mestin edâsın bilir ancak nergis
Şevk-i zülf-ü siyahı sümbüle sor, sorma bana
Mutlaka vuslat-ı Leylâ mıdır kasd-ı Mecnûn
Zâhida sen onu bir akile sor, sorma bana
Gece supha kadar yâd-ı visâlinle nice
Eşkbâr olduğumu mendile sor, sorma bana
Tak-ı ebrusuna meyl etme nedir hûbların
Hamiya anı bir ehl-i dile sor, sorma bana.
Hâmi.
BÜYÜK KAR
Yirmi-beş kânuni sani başladı dehşetli kar
Yağdı kırk gün beldemizde durmadan leyl-ü nehar
Düştüler bi-dane hep rûy-u zemine mürgüvan
Kalmadı Tilki, Eranib, ahüvani kuhsar
Köprüler, yollar kapanmakla vesait durdu hep
Mahvolup gitti tamam eşcar-ı zuytun sadhezar
Fikrederken şöyle gûş ettim zeban-ı hameden:
Yaz hesap et Hâmiya tarih-i tamın yağdı kar.
Rumi 1326 (M:1909) kışında Kilis’ te 40 gün 40gece
kar yağdı. Bütün hayat Durdu. Zeytinliklier kurudu. Kente
Kurtlar indi. Bu olay O günleri yaşamış Kilisliler
Arasında BÜYÜK KAR’dan şu kadar yıl önce, BÜYÜK KAR’
dan şu kadar yıl Sonra diye anıldı.
19 - KİLİSLİ
RUHİ EFENDİ
Mustafa Ruhi Efendi, Kilislilerden bilinen ilk
şaririmizdir. Çelebi oğullarından
olup KİLİS’te 1720 yılında doğmuştur.Ruhi Efendi
zamanın bilimleri ve şiirle uğraş-
makla kalmamış,bazı işaretlerle gaipten haber veren
REMİLCİLİK de öğrenmiştir.
Kadir Timurtaş Bey, Ruhi Efendi’nini ününün
Kilis sınırlarını aştığını, “….her taraftan birçok şairleri
n kendisini ziyarete geldiklerini “ yazmaktadır.
Ruhi efendi uzun ve dolu dolu bir ömür geçirmiş
olup,1797 de 77 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Mezarının baş taşına Kilis’li şair HAKİ KADİM
şu tarihi yazmıştır.
Ab-ı rûy-i sarfınaz-ı şüera
Yani Hacı Ruhi tab-ı rayiha
İlmini,fazlını beyandan aciz
Olsa hep hame-yi âlem mediha
Hükm-ü Halikle meşam-ı canı
Aldı ezhar-ı ecelden rayiha
Ya ilahi fazl-ı lutfunla ola
Kef-i mizan-ı sevab-ı raciha
Hâki tarihinde rızaen lillah
Ruhi Efendi canı çün ver Fatiha.
Ruhi Efendi şakacı,yeri gelince taşı gediğine
koyan bir kişiydi.Birçok nükteleri
Dilden dile söylenirdi.Kendisi en çok bilgisiz ve
yeteneksiz kimselerin önemli görevlere getirilmesinden
ve bilgili kimselerin bir kenarda kalmalarından yakınmıştır.
İŞTE YAKINIŞI :
Ey Felek lütfun eğer cahil-i nadâna ise
Ben dai ta o kadar âlim-ü dâna değilim
Echelim dün-i deliyim bana da bir nazar et
Ehl-i Fazıl anladın ise beni, haşa değilim.
Ruhi Efendi bize çağının olaylarını anlatan iki
önemli manzume bırakmıştır.
TARİHİ İBRETNAME ve ŞAM ZELZELESİ
dolayısıyla yazdığı manzumedir.
Tarihi ibretnamenin giriş bölümünde bir insanın
ne kadar vatlıklı ve güçlü
Olursa olsun sonunda öleceğini ve ölümün kaçınılmaz
olduğunu genel çizgileriyle
Vurgulamaktadır.
Adları şehnâmelerde geçen şahlar nerede ?
Dârâ ile İskender’in kıssalarını dinle
Köşklerin kemerlerine el yetmeyen eski
Kisraların ömürlerini felek kısalttı,Kayserlerin günleri gibi
Saltanat davası ile can veren şahlar nerede?
Hepside göçtüler,davalarının birazı kaldı kıyamete.
Ruhi Efendi.
(KİLİSLİ DİVAN ŞAİRLERİ ANTOLOJİSİ
SEYFETTİN BAŞÇILLAR.)
20
KADRİ TİMURTAŞ
Kara Timurtaş paşa soyundan Abdülmenan efendinin
oğludur. Annesi Zahide Hanımdır. 1891 yılında Kilis’te doğdu.
İptidai ver rüştiyeyi Kilis’te bitirdi. Medrese tahsiline başladı.
Arapça Farsça öğrendi. Halep Vilayeti Adliye teşkilatında görev
aldı. Bir yandan görevini eksiksiz yapmaya çalışırken, bir yandan
da kendini daha iyi yetiştirmek için okuyordu. Dışarıdan Hukuk
Fakültesi sınavlarını bitirdi. Gaziantep Müstantıklığına ( sorgu
yargıçlığı)atandı. Birinci dünya savaşı patlamış, Osmanlı İmpara-
torluğu savaşı kaybetmişti. Kilis ve civarları İngiliz’lere düştü.
Sonra Fransızlara devredildi. Kilis’e döndü avukatlığa başladı.
Ayrıca Kuvve-i Milliye’ye bağlı bir örgüt meydana getirerek
Fransızların bütün hareketlerini günü gününe “küçük imam” ve
“Adnan” takma adlarıyla Havale kumandanlığına ulaştırdı.
Bu çalışması Kilis’in kurtuluşuna kadar sürdü.
Kadir Timurtaş Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, Kilis’te
öncü aydınlardan biri Olarak Maarif Cemiyeti’nin kurucuları
arasında yer aldı. Kilis’teki öğretmen ve aydınları bir araya
getirdi. Kültür ve Eğitim girişimlerinde çnemli çalışmaların
sürmesine çn ayak oldu.Türk Ocağı ve Halk Evi çalışmalarında
önemli katkılarda bulundu.Her zaman Kilis’in ve Kilislilerin
davalarını savundu.1964 yılında Ankara’da öldü. Cebeci Mezar-
lığına gömüldü.
Kadri Timurtaş’ın ilk şiir ve yazıları Halep’te “ Seday-ı
Sehba” ve “ Fırat” gazetelerinde yayınlanmıştır. Kilis’e döndükten
sonra KİLİS ve HUDUDELİ gazetelerinde yayınlanmıştır.
Kilis’e döndükten sonra ÇAYLAK adlı mizah gazetesinde man-
zume ve yazılar yazmıştır. Didaktik ve mizahi manzumeleriyle
Kalender Felsefesi başlıklı yazılarını KALENDER imzasıyla
yayınlamıştır.
1908 yılından başlıyarak günü konularını işlemiş, ayrıca
gördüğü sakatlıkları halk Şiiri tarzına dökerek dile getirmiştir.
Yazdıkları arasında divan şiiri geleneğine bağlı şiirleri önemli
bir yer tutar. Kısacası Kadri Timurtaş bir yanıyla Medrese ve
divan köklerine bağlıdır.Bir yanıyla Cumhuriyetçi’dir. Değişim-
lerin içinde ve önünde olanlardandır. Şiirlerinin çoğu taşınmalar
esnasında kaybolmuş ya da, eski gazete köşelerinde kalmıştır.
Kadri Timurtaş’ın en önemli eseri KİLİS TARİHİ’dir.
Bu eser 1933 yılında İstanbul Burhaneddin Matbaası’ nda
basılmıştır. (Kapaktan sonraki ilk sayfada tarih 1932 olarak
Gösterilmiştir.) Yazar kitabını “ Avukat Kilisli Kadri “ adıyla
yayınlamıştır. Bu kitap bir Tarih kitabı olmaktan çok Kilis ve
Kilis’in geleneklerine, folklorüne ve yetiştirdiği adamlara
Yönetilmiş çok yönlü bir eserdir. Tatlı bir üslula yazılmıştır.
Bu kitap yazılmasa, bu gün elimizde Kilis’in geçmişine dair çok
az bilgi olacaktı.
Kadri Timurtaş, Peygamberimiz için yazılmış en ünlü
“ KASİDE-İ BÜRDE “ yi Türkçeye çevirmiştir. Bu kasidesinin
müsveddesi oğlu HALUK TİMURTAŞ’ ta bulunmaktadır.
NAT’I NEBEVİ
Ey fahr-i rüsul mahrem-i sırr-ı ebediyyet
Ey nur-u kemâlatı alan bais-i hilket
Kıvrandırıyorken beşeri zulm-ü cehalet
Rabbim seni gönderdi bütün âleme rahmet
Gazelleri ve bir şarkı sözü ile birkaç kıtası
“Kilisli Divan Şairleri Antrolojisi adlı kitapta vardır.
21-KİLİSLİ SAĞIR
KÂTİP
Esas adı Abdurrahman olan Sağır kâtip 1784 yılında Kilis
Bölük mahallede doğmuş ve küçük yaşta babasını kaybetmiştir.
Çok yetenekli ve çalışkan olan Abdurrahman ilk öğrenimini mahalle
okulunda bitirdikten sonra RUHİ Efendinin rahle-i tedrisinde yer
bulma imkânı temin etmiştir.
Sağır kâtibin RUHİ Efendinin ölümü dolayısıyla yazdığı
manzume, Abdurrahman Sağır Kâtibin o yaşta ne kadar ileri bir dil
ve şiir anlayışı içinde olduğunu kavramak için bu manzumeyi
okumak yeter:
Benim ruhum ve Ruh-i Şuruh
Bu dünya sensiz artık güruh
Kara yüzlü çelimsiz kulum
Benim sendin efendim, ulum
Nasıl sensiz kalam böyle ben ?
Nasıl bensiz gidersin ya sen ?
Reva-yı Hak mıdır pür sükût ?
Uzaklaş sonra birden unut
Bağışla serzenişim aman
Gözüm yaş dolu gönlüm duman
Suçum affından olamaz büyük
Bağışla sen büyük ben küçük
İzin ve af için ben varım
Dizine yüz sürüp yalvaram
Medet üstâd-ı bâlâ medet
Medet pir-i mualla medet.
Sağır kâtip milliyetçi manzumeler de yazmıştır. Yaş
bakımından Namık Kemal’den 56 yaş büyüktür. Kaside-i
Milliye isimli manzumesini Namık Kemal’in VATAN
şiirinden çok daha önce yazmış olması gerekir.
Kaside-i Milliye’ den birkaç beyit:
Devletim hâlik-i âlem ilmeder bir milletim
Öyle bir millettenim kim vahşiyan yenmez etim
Hangi gafil kem nazarla bakmağa cür’et eder
Hamle-i şiranı bir örnek verirken savletim
Zaafa uğrar her muhabbet, lâkin artar gitgide
Al yıldızlı ve al sancağa meylim hürmetim
Millete hissim ne din hürmeti gibi, hatta daha
Başka kutsiyet taşır mutlak vatan muhabbetim
Milletim ırzım namusum sevgili annem vatan
İzzet-i nefsi gururum, her şeyim hükûmetim.
SAĞIRNAME
Söz görenler kalmadı amma felek
Ben sağır, kör kainat,yok bunda şek
Her gıyâbı kaib ettim nâgehan
Sağır oldum da aleyh oldu ayân
Kem güzaf-ı güşa sağırlık gerek
Sen susarsan dillenir bin engerek
Bed güzel erbabı nakış kârıdır
Sağır olmak duymanın esrarıdır.
Sağır Kâtip
22 - KİLİSLİ HÜSNÜ EFENDİ
Hüsnü Efendi 1293 (1876) yılında Kilis’de doğdu.
Kilis’in tanınmış ailelerinden Hacı Muhiddinzade Muhiddin
Ağa’nın oğludur. İlk öğreniminden sonra okumayı sürdürdü.
Medreseye devam edip Kerim Çavuş oğlu Mehmet Tevfik ve
Rıfat Beylerden ders alarak Yüksek öğrenimini tamamladı.
Arapça ve Farsça öğrendi.Bir süre görev almauıp kendini şiire
Ve dost sohbetlerine verdi. Aileden kalan malları geliriyle
geçinmeye çalıştı. Naat-ı Şerifler Ve gazeller yazdı.
23 Temmuz 1908 de merkezi Selanik’te olan 3.ORDU’ nun
baskısıyla II.Meşrutiyet Kabul edildi.Ordu siyasete itilmiş,İttihat
ve Terakkicilerle Hürriyet ve İtilafçılar arasında Kıran kırana bir
çekişme ve kavga başlamıştı. Vatan, Millet ve Hürriyet adına bir
bölünme ve düşmanlık sürdürülüyordu. Bu durumlar Hüsnü
Efendi’nin yaşamında büyük değişiklikler doğurdu. Şair, vatan ve
Millet duygularının kurulmasına ön ayak oldu.
Vatanın ve Milletin kurtuluşunu kendi partisinin yönetiminde
gördüğü için, O da çoğu İttihat vr Terakkiciler gibi aşıorı bir partici
oldu. KİLİS İtiihat ve Terakki Kulübü Başkanlığına getirildi. Sonra
daha başka önemli görevkler aldı. Savaş başlarken İstihbarat Salonu
Müdürlüğüne atandı. Görevini başarıyla yaptı. İdare Meclisi ve Antep
Meclis Umumi Üyeliklerine seçildi. 1917 yılında Antep’te grip hasta-
lığına yakala-narak 43 yaşında öldü. Cenazesi Büyük bir törenle kal –
dırılarak Antep ÖMERİYE Camisi’nin haziresine gömüldü. Öğretmen
Nuri Ulusoy’dan öğrendiğimize göre baş taşında kendisinin şu şiiri
yazılıdır:
Ey tecelli-gehi envâr-ı ebed rûh-i Nebi
Cilve-yi kutsiyenin rûh-i Hudâ mücezebi
Arş-ı Rahman-ı menâmın olalı izzet ile
Melekûtun oluyor kıblegeh-i müntesebi
Kürre-yi arza mümasil nice bin kürre senin
Vecd-i şevkinle döner ey dem-i devran sebebi
Neşve-yi nurun eder ceddini melaya Halil
Etti gülzar-ı Sefâ yar-ı nesib-i nesebi
İhvedir sıtk ile dindarın olan her unsur
Eylemez fark-ı diyanet Kürdü, Türkü, Arabi
O senin adline burhanedir ey Şâh-ı cihan
Etmedin emr-i hilâfette işaret hasebi
Ettiğin vâd-i beşâretle verildi hatta
Feth-i Bizans üzre Fatih’e Fatih lakabı
Al elin Hüsnü nacize medet eyle yeter
Parlasın evc-i icabette şahab-i talabi
Hüsnü Efendi Gaziantep’ten evliydi. Gaziantep’te oyuruyordu.
Mısır’a da gidip gelmişti. Zeki ve şakacıydı. Manzume söyleme
yeteneği yüksekti. Eli savurgan denecek Kadar açıktı. Bu yüzden çoğu
zaman geliri giderini karşılamaz ve sıkıntıya düştüğü olurdu.
Hüsnü Efendini yaşadığı yıllarda Osmanlı İmparatorluğu hızlı bir
çöküş içindeydi. Divan Edebiyatı etkin-liğini iyice yitirmişti. Edebiya-
tımız Hüsnü Efendi doğmadan önce Batıya yönelmişti. Hüsnü Efendi
siyasi olayların va çalkantıların içinde yaşadığı halde Elimizde bulunan
şiirlerinde çağından izler görülmez. Şair, almış olduğu medrese eğitimi
Sonucu divan şiiri deleneğini sürdürmüştür.
Şiirlerinin önemli bir bölümü kaybolmuştur. Gaziantep ağzıyla
yazdığı manzumesi güzel bir MİZAH örneğidir.
Ayibolunda geziydi düneyn bir dilber
Yeridim gendiynen ayak akşamader
Azım ayrıldı gıöındahı mavı şalvarına
Hele yanındaydı ağ sahosunun asdarına
Halası oluymuş Büydüz ağnın o yiğit
Bağa ahıl dediki kah da onun yanına get
Gülerek tahladı şakşahı ediydi orada
Ona gettim “ne geziyo o” deyerek o sırada
Dedi “heç Mamed amnan acıhıs corlaşıyık
Medda sahresine gelmemizi gonuşuyuk
Ağyol camısnın menzini geldi o vahıt
Halfene etmiye dindirdiler işi bu lot
Sahrenin masrafını ettiler o anda hasap
Yimi yeddi buça çıktı tamatoslu kaap….
Kilis’li Hüsnü Efendi
23 - KİLİSLİ SEYYİD ALİ CELALÜDDİN PAŞA
Eski kitaplarda Seyyid Ali Celâlüddin Paşa diye adlandırılan
ALİ PAŞA Kilis’te 1756 yılında doğmuş,1822 yılında MORA isya-
nını bastırmak üzere RUMELİ SERASKERLİĞİ görevine getirildi.
Yolculuk esnasında vefat etti.
Sağlığında kensini çekemeyenler çeşitli dolaplar çevirerek Sadaret
Mektupçusu olan Abdulhamit Bey’le arasını açtılar. Görevini bırakarak
VEZİRHAN’ da oturmak zorunda kaldı.Bir takım hicviyeler yazdı.
Dehr içinde fer-ü câh ile fahr eyleme cahil
Zişt olsa kişi hil’at ile fahir olur mu?
Sahib nazar ister recül-i mesned-i kârın
Bustâne şer-i lâşe-i har nazır olur mu ?
Celâl Paşanın iyi bir devlet adamı olduğu kadar güçlü bir şair ve usta
bir nesir yazarı olduğu kaydedilmektedir. Cevdet Paşa Ondan “ her fen
de bahse kadir ve emsali nadir şair-i mahir ve münşi-i Celil’ül meassir “
diye bahsediyor.
İbnül Emin Mahmut Kemal ise Celâl Paşa için “ İlmi fazilet ve şiir-i
edeb ile maruf “ sıfatını kullanıyor. Ne yazık ki Celâl Paşanın şiirleri
kayb olmuştur. Düz yazıları ise (nesirleri) Ali Enver efendi tarafından
“Münşeat-i Celâl “ adıyla toplanmıştır.
CELÂL PAŞA’NIN BİR BEYTİ :
Mihr-ü mâh-ı marifet eflâk-i idrakimdedir
Revnak-ı gülzar-ı himmet hak-i idrakimdedir.
Öz Türkçemizle :
Ustalığın ay ve güneşi kavrayış göklerimdedir
Himmet gülzarnın parlaklığı kavrayış toprağımdadır.
BİR GAZELİ
Cemâlinden cûda düşmek benim cânâ celâlimdir
Celâlinle bana cevreylesen mahzâ cemâlimdir
Cemâlin pertevinden aksolur ayine-i kalbim
Seni bir lahza şahım görmemek amma celâlimdir
Celâlin bezm-i hüsnünde bana bir özge halettir
Şehid-i gamzen olsam bilmiş ol canâ cemâlimdir
Cemâlin şem’ine cem oldular ,üftadeler amma
Benim pervâneveş per yaktığım hâlâ celâlimdir
Celâlin bu perişan hâline rahmeyle sultanım
Esir-i zülfünün cevr-ü gamın zira cemâlimdir.
CELÂL PAŞA
24 - ŞAİR HACI ABDÜLNAFİ EFENDİ
Kilis’in KIRIKOĞLI ailesinden 1826 yılında babası
Tahir efendinin öldüğü gün dünyaya gelmiş 1906 yılında Kilis’te
ölmüştür. İlk öğrenimini mahalle mektebinde bitirdi.Bekir Vahid
efendinin derslerine devam ederek medrese öğrenimini tamamladı.
Arapça ve Farsça öğrendi.Giyim kuşamında yeniliğe özen gösterdi.
Medrese yıllarında başına sarık sarmayıp mülkiye kıyafeti giyindi.
Çağının edebi akımlarına kulak tıkayıp,divan şiiri geleneğini en
tutucu şekilde sürdürmüş şairlerimizden biridir.Dil anlayışı yönün-
den de zamanının çok gerilerinde kaldı.
Abdülnafi efendinin evliliği de tıpkı doğumu gibi hem evlilik,
hem ayrılık günü olmuştur. Şair Abdülnafi efendi genç bir dulla evle-
niyordu.Gerdek gecesi gelin hanım söz arasında “ atların yerine
eşekler bağlanırmış” gibilerden bir şeyler söylemiş.Gururuna ve
izzet-i nefsine çok düşkün olan Abdülnafi efendi,odadan çıkmış,hanımı
boşamış ve bir daha hiç evlenmemiştir.Yaşlılık günlerinde yeniden
evlenmediğine çok pişman olmuş.
Şiirlerinde MAHİR mahlasını da kullandı.
BİR TAHMİSİNDEN:
Aşıktır kanun-u sinemde yanan cânım gibi
Dembedem ateşfeşân kalb-i suzânım gibi
Yandırır arş-ı berini nâr-ı efgânım gibi
“Yok mudur âram-ı aşkın çeşm-i giryânım gibi
Durmayıp tuğyan eder eşk-i firavânım gibi”
Sine-i mecruhunu aşkınla ettin çâkıçâk
Çünkü gönlüm ey per-i peyker gamınla derdinâk
Tek vücuduz ruhumuz etti ezelde iştirâk
“Derdi aşkın sineden etmez kabul-i infilâk
Caygir olmuş gönülde nur-u imanım gibi”.
Abdülnafi Efendi.
25 - KİLİSLİ ŞAİR
LUTFULLAH HAZIM
Şiirlerinde LÜTFİ mahlasını kullanan Lutfullah Hazım 1858
yılında Kilis’te doğdu. Sağıroğullarından Abdulnafi Efendinin Oğludur.
İlk öğrenimini özel olarak Amasyalı Abdurrahman Hocanın yönetimi
altında gördü.11 yaşında Rüştiye’ye başladı. Sınıfları birincilikle
geçerek okulunu bitirdi. Şiire Rüştiye öğrencisi iken ilgi duydu.
Yaşına göre başarılı örnekler yazdı. Yüksek Öğrenim için İstanbul’a
gitmek istiyordu. Annesinini karşı çıkmasıyla bu düşüncesinden vaz
geçmek zorunda kaldı. Medrese Öğrenimine başladı. Bekir Vahit
Efendi ve Müftü Hâki Efendilerin derslerine devam etti. Hacı Derviş
Camisinde bir hücreye Kapanarak gece gündüz çalıştı. Farsça ve
Arapçayı öğrendi. Farsçayı ünlü İran şairlerini kendi dillerinden
kolayca anlayacak Kadar iyi biliyordu. Edebiyatı çok seviyordu.
Önemli kitapları okumaya ve edinmeye çalışıyordu. Şiire karşı
doğuştan yetenekli bir kişiydi.
O sıralarda annesini kaybetti. İyice sarsıldı, ne yapacağını
şaşırdı. bir şeyler yapmış olmak için arzuhalciliğe başladı. Kadri
Timurtaş Kilis Tarihinin 289 uncu sayfasında onun için “ İyi yazı
yazan bir kâtip olarak temâyüz ediyor. Kitabet kabiliyeti güzel ve
yolunda olduğu için bütün mühim yazılar kendisinin kaleminden
çıkıyordu.” Diyor. Şair bir süre arzuhalcilik ettikten sonra memuriyet
için baş vurarak o zamanki adıyla ANTAKYE DÛYUN-U UMUMİYE
Baş Kitâbetine atandı. Başarılı oldu. Sırasıyla Ersuz, Cisr-i Şugur,
Birecik Duyun-u Umumiye memurluklarında ve KİLİS Duyun-u Umu-
miye Başkitâbeti görevinde bulundu. 1912 yılında 55 yaşındayken öldü.
Lutfullah Hazım duygulu, içine kapanık, yalnızlığı ve kitaplarıyla baş
başa kalmayı seven bir kişiydi. Ölümünden sonra kitâpları ailesi
tarafından yok pahasına satılmıştır.
Osmanlı divan edebiyatını çok iyi bilirdi. İranlı büyük şairlerden
ŞEYH SADİ’ye ve HAFIZ ŞİRAZİ’ye hayrandı. Zamanın Edebiyat
akımlarıyla ilgilenmedi. Şiirlerinde divan geleneğini sürdürdü.
Gazellerinde en çok NEDİM etkisi kendini göstermektedir. Nedim’in :
Ayağını sakınarak basma aman sultanım
Dökülen mey, kırılan şişe-i rindân olsun
Lutfi’nin :
Bezm-i işrette o sâki-yi Gülendâm olsun
Keder etme dökülen mey, kırılan cam olsun.
Kilisli şairler arasında dili ve ölçüyü en iyi kullananlardan ve şiirde
işçiliğe önem verenlerden biridir.Şiirlerini kardeşi Abdulhamit Sağıroğlu
derleyerek “ MECMUA-İ LUTFİ “ adıyla bastırmıştır. Hasan Şahma-
ran’ın bulduğu bu derlemede 39 gazel ve tarih yer almaktadır.
Gazellerinden bir örnek :
Seyret o peripeykeri hûbân arasında
Manend-i kamer encüm-i tâban arasında
İsterse fedâ olsun eğer cânımı cânân
Teklif olamaz cân ile cânaân arasında
Dağlar gibi fark olduğunu bildim o şûhun
Eyyam-ı visâliyle bu hicrân arasında
Yûsuf şiyem ol affile azâre mukabil
İzzet bulayım der isen ihvân arasında
Lûtfi yine peyrevlik edip mir-i fuada
İspat-ı vücud eyledi akrân arasında.
LÛTFİ HAZIM
26 - ŞAİR
ZİHNİ BABA
Zihni Baba gece gündüz esrik gezen bir şairdi. Babasından gelen
bütün paraları içkiye verir, sonra kahve köşelerine, sokaklara düşer,
içki veren olursa içip coşar şiir söylerdi. İçkili olduğu halde Baytaz
oğlu tekkesinin yolunu tutar, orada kendinden geçerek TANRI’nın
birliğini ve büyüklüğünü duyardı. Bu duygu onda aşk ve lirizm halinde
şiire dökülürdü.
Aşıkım, rindim, kalender meşrebim, divâneyim
Hırka-puşum, bâdenûşum, rûz-u şeb mestaneyim
Bende-i piri mugânım, saklamam ben zâhida
Hidmet ârâ-i zemin, bûs-i der-i dürdâneyim
Kiymetim yok bî-ayârım, dehr pazarında leyk
Nezd-i sarrâf-ı hakikatte acep dûrdâneyim
Anlamı: Aşıkım, rindim, kalender yaratılışlıyım, deliyim
Hırka giyerim, içki içerim,esriğim gündüz gece
İçki dağıtan yaşlı meyhanecinin tutsağı olduğumu
Saklamam eyy kaba sofu
Meyhane hizmetçisiyim, kapısını öperim
Ayarım düşük, dünya pazarında yok değerim
Gerçek sarrafın yanında şaşılacak bir inci tanesiyim.
Zihni Baba.
Abdullah Sermest efendinin ölümünden sonra Zihni Baba,
içinde büyük bir mânevi Boşluk duyup Kilis’ten Birecik’e göçmesi de
bir bağlılığın derecesini göstermesi bakımından çok anlamlıdır.
Zihni Baba 1834 yılında Kilis’te doğdu. Babası Çermik
müftüsü Abdullah efendidir.Esas adı Mehmet Nadrat’tır. İlk öğren-
iminden sonra Bekir Vahid efendinin ve Hattat Hoca’nın Derslerine
devam etti. İçki düşkünlüğü yüzünden okuyamadı. Bekir Vahid efendi
talebesini, Esrikliği ve derslere karşı ilgisizliği dolayısıyla kızıp bir
gün Nadrad yerine “darrat-osurukçu” diye çağırdı. O da Mehmet
Nadrad adını değiştirip ZİHNİ mahlasını kullanmaya başladı. Daha
Sonra halk arasında Zihni Baba diye anıldı. Birecik’e gittikten 4 yıl
sonra 1891 yılında orada öldü.
Şiirlerinde aşk, esriklik, ince bir tasavvuf içindedir.
Deyişleri akıcı ve rindçedir. Mısralar üzerinde çalışmaz . Yer yer :
Ta haşre kadar girmez olur renc-i humarı
Bir mey ki anın neş’e-yi minnet var içinde
Gibi şair NEDİM’ i anımsatan parçalarına karşılık anlaşılması güç
ve ağır bir dili vardır. Şiirlerini “ Divan-ı Zihn-i Kilisi” adıyla
toplamıştır .Taş basması olarak az sayıda basılmış olan
divanı tükenmiştir. Bir örneği Ankara’da MİLLİ KÜTÜPHANE’ de,
bir örneği de Kilis’te İbrahim Ceylan’da bulunmaktadır. Tamamı
91 sayfadır. Ankara Milli Kütüphanedeki örneğin Fotokopisi alınarak
Kilis Kültür Derneğince dosyalanmıştır.
Gazellerinden bir örnek:
Aşkın eseri hest-i cân-ı dilimizdir
Şevkin sebebi mâye-i ab-ı gülümüzdür
Viran biliriz bezm-i Cemi rind-i cihanız
Kâşâne-i eyvân-i fenâ mahfelimizdir
Halloldu biraz hokka-i lâl-i lebin amma
Mevhum Nüket-i dehenin müşkülümüzdür
Biz rahrev-i Kâbe-i iklim cemaliz
Mecnun dahi nakakeşi mahmilimizdir
Divâne-yi aşkız yine ey Zihni bakılsa
Akl ile Felâtun-i zaman câhilimizdir.
Zihni Baba.
27 - ŞAİR
AHMET RAMİ ATAN
Kilis’in Okçular mahallesinden Hacı Mehmet
Efendini oğludur. 1889 yılında doğdu. İlk öğrenimini
ve Rüştiyeyi başarı ile bitirdi. ÇALIK camii medresesinde
ASIM Efendizade Ahmet Hoca’nın derslerine başladı.
Babasının ölümü medrese Öğrenimini yarım bırakmasına
neden oldu. Ailenin geçimini sağlamak için bir AKTAR
Dükkânı açtı. Sonra sırayla AZEZ bucak Müdür Yardım-
cılığı Kilis’te tahsildrlık yaptı. Balkan savaşı başladığı
zaman 23 yaşındaydı. İki yıl sonra Birinci Dünya Savaşı çıktı.
Osmanlı İmparatorluğu çöküp dağıldı. Acılar ve yenilgilerle
bilenmiş Ahmet Rami nesli İçin çileli bir dönem başlamıştı.
Ahmet Rami İngiliz ve Fransız işgali sırasında Kilis
Belediye Baş Kâtibi idi. İşgalden sonra Ermeniler de gemi
azıya almışlardı. Ahmet Rami yazılarıyla Kuvvay-i Milliye
hizmetine adadı kendini. İşgal kumandanlıklarına
“ Muştak-ı hürriyet” imzasıyla Ağır mektuplar yazdı. Bu
mektuplardan Fransız kumandanlığına yazılmış olan birinden
Bazı parçaları aynen aktarıyoruz:
“ Kumandan Bey
Bu gün hakkın, adaletein, inayetin en büyük düşmanı siz
Fransızlar olduğunuzu her manası ile ispat ettiniz. Vatanı için
çalışan, milletinin saadeti için çarpışan namus-u Millisi için
haykıran Türk Milleti kendi hak-kı meşruunun istihlası için
meydanı mücadeleye atıldı…………
Vatanını, namusunu, şerefini sizin gibi, İngilizler gibi
alçak canavarların mel’un çizmeleri altında inlemekte
görmeyi hiçbir TÜRK arzu etmez artık. Biliniz ki bütün
Türklük alemi, islamiyet alemi Kemalisttir……..
Şimdiye kadar dahili kasabada siz Fransızlara taarruz
eden olmadı. İhtilâl çıkarma Fikri beslenmedi. Çünkü Kilis
mevki-i coğrafi itibariyle muharebeye müsait bir memleket
değildir. Eğer müsait olsaydı. mülevves vücutlu siz Fransızlar
Kilis’e girmez ve giemezdiniz. Kilis Türkleri vaziyetlerinin
olmadığını biliyorlar. size ve sizin gibi her bir mugayır kanun
Ahvalınıza karşı lakayt duruyorlar. Sizler bu vaziyeti gördükçe
kabarıyorsunuz. Kabardıkça her gün birkaç gencin hayatına
hatıma veriyor, hanımanlarını harabezâre çeviriyorsunuz.
Eğer maksadınız ihtilal çıkarmak, irtişaya meydan vermek,
Kilis Türklerini imha etmek gibi biğr siyaset takib ediyorsanız,
Ermenilere söyleyiniz birkaç meyhane daha açsınlar, askerle-
rinize bol, bol müskirat veriniz, sarhoş ediniz, ikinci bir defa
olarak 5 -10 Türk daha öldürünüz. Memleketi yakınız, yıkınız,
yalnız Kilis yanması ile Türklerin mahvolması ile Türklük
tükenmez, Türk Milleti ölmez. Türk yaşayacaktır. Türk Milleti
kendi Şerefi ile, namusu ile, istikbâli İle yaşayacaktır!
“ 1 Haziran 1336 (1920)
1922 yılında yazdığı VATAN MEŞİDESİ adlı şiireinde
Vatan duygularını dile getirir. Bu şiirin iki bölümü:
Ey vatan, ey ruh-u millet kâle-i irfanımız
Secdegah-ı kalb-i âlem kâbe-yi imanımız
Nur-u ulviyyet ve şanın mâye-i dermanımız
Serteser aşkınla daim hakka karşı şanımız
Sensin ey gülzar-ı âli nami-i kur’anımız
Eylemekle her lisan takdir-i nam ve şöhretin
Oldu namı nam-ı şânın kıblegâh-ı milletin
Şark-ı tevhid eyledi hem cilvegâh-ı satvetin
Serteser aşkınla daim hakka karşı şanımız
Sensin ey gülzâr-ı âli nami-i Kur’anımız
Kurtuluştan sonra bir süre ortaklık bir mağaza açtı.
Umduğunu bulamadı. Tahsildarlığa geçti. Kısa bir süre
Ticarete atıldı.1952 -1958 yılları arasında Kilis elediye
Başkan vekilliği ve yardımcılığı görevlerini yaptı. 1958
Yılında öldü. Kendi mezar taşı için şu beyti yazmıştı.
Rami râm oldu Hudâ’nın emrine
Sen de gel bir Fatiha ver kabrine.
Ahmet Rami
28 - KİLİSLİ ŞAİR
HACI FAZIL EFENDİ
Hacı Fazıl Efendi Kilis’in yetiştirdiği en bilgili ve en yetenekli şairlerin
başta gelenlerindedir. Şiilerinde FAZIL mahlasını kullanmıştır. Kırıkoğul-
larından Hamit Efendinin oğludur. 1840 yılında Kilis’te doğmuştur.
İlk mektebi ve Rüştiyeyi başarı ile bitirdikten sonra Medreseye başladı.
Hattat Hoca’dan, Keçikoğlu Abdurahman efendiden ve Bekir Vahit Efendiden
dersler aldı. Gece gündüz severek çalıştı. Sabahlara kadar uyumadan okuduğu
olurdu. Onda derin Öğrenme tutkusu yaşamının vaz geçilmez bir parçasıydı.
Üstelik parlak bir zekâsı vardı.
Çok başarılı bir öğrencilik döneminden sonra icazetnamesini aldı. Kör
Hüseyin Ağa medresesinde ders vermeye başladı. Öğrenmenin sonu olmadığını
biliyor, bir yandan sürekli okuyor, bilgisini geliştiriyor, öte yandan talebelerine
ışık tutuyordu.Farsça ve Arapça öğrenmişti.Bu iki dilden önemli şairleri okuyordu.
Ayrıca Osmanlı divan şiirini de çok iyi biliyordu. Zamanın bilimlerinde kimse
onunla yarışamıyordu. Sık sık Halep’ e gider tanınmış şair ve müderrislerle ede-
biyat dil ve bilim konularında tartışmalara katılır ve bir yıldız gibi parlardı. Özü
sözü doğru bir insandı. Gerçeği ve doğruları ortaya çıkarmayı severdi. Hatır için
yanlışa doğru diyenlerden değildi. Halk arasında ona büyük bir saygı gösteriliyordu.
Derslerine yüzlerce talebe katılıyordu. Ünü günden güne Kilis sınırları dışına taşı-
yordu. Dünya malına ve geçici değerlere önem vermezdi.
Kanatın ne büyük devlet olduğunu fehmet
Gına-yı kalbe çalış, olma sâil-i dünya
Hiç evlenmemişti. Acılarını,özlemlerini içine gömen bir kişiliği vardı.
Bir gazelinin sonunda bunu şöyle dile getirir:
Ölürsem Fazıla bu ateş-i hasret derûnimde
Olur ta haşredek hâk-ı mezarımdan ayan ateş.
1885 yılının başlarında Medine’ye gitti. Oranın müderrisleriyle tanıştı, tartış-
malara katıldı. Kendini yabancı bir çevrede kısa zamanda kabul ettirdi. Bir med-
resede ders vermeye başladı. Derslerine yüzlerce öğrenci katılıyor ve Medine’de
ünü hızla yayılıyordu.
45 yaşında en verimli ve olgun çağında vefat etti.
Şiirlerini duyarak ve üzerinde çalışarak yazardı. Kadri Timurtaş onun
şairlik yönünü Bize Şöyle anlatıyor. “ Hacı Fazıl Efendi, ateşin bir şairdi. Şiirleri
divan edebiyatı tarzında ve aruzun dar çerçevesi dahilinde olmasına rağmen pek
selis (akıcı) ve ahenkdardır. Üslubu Sâde ve metin olmakla beraber aşıkâne
gazelleri vardır.
Elimizde Hacı Fazıl Efendi’nin edebi kişiliğini aydınlatacak şiir yoktur.
Şiirlerinin çoğu kaybolmuştur. Derlenebilen az sayıdaki örneklere göre bir yargıda
bulunursak; Onun usta ve titiz bir şair olduğunu GEL redifli gazelinin Nedim’in
seçkin şiirleri arasında yer alabilecek güzellikte bulunduğunu belirtmemiz gerekir.
Hacı Fazıl Efendi’nin şiirleri dışında mantıkla ilgili basılmış kısa bir kitabı ve
MAMULÂT TERCÜMESİ vardır.
BİR GAZELİ :
Cevâhir olsa sakın olma mâil-i dünya
Mühassenâtına değmez rezâil-i dünya
Hayâl-ü hab ya nakşiberabdır yahut
Serâb-ı hüşktür, aldanma hasılı dünya
Eder her âdemi elbette bir târik ile syd
Hisâba gelmez efendi hayâil-i dünya
Kâinatın ne büyük devler olduğun fehmet
Gınâyı kalbe çalış, olma sâil-i dünya
Maksadın rütbesi bilinir mebâdiden
Nifâk-ı zulum-u hilyedir vesâil-i dünya
H.Fazıl Efendi.
29 - ÖĞRETMEN
MAZHAR TOKUZ
Hocazadelerden Ali Rıza Efendinin oğludur.
Hocazadeler, Kilis tarihinde Büyük Abdurahman
Efendi (1766 -1846), Abdullah Enveri Efendi ( 1825-1844 )
ve Mehmet Tahir Efendi ( 1844-1887 ) gibi ünü KİLİS
dışına taşmış büyük MANTIKÇILAR ve bilginler yetiş –
tirmiş bir ailedir. Bu aileden şairler de Yetişmiştir.
Mazhar Tokuz ve Orhan Tokuz gibi.
Mazhar Tokuz 1902 yılında Kilis’te doğdu. İlk
öğrenimini ve Rüştiye’yi Kilis’ te Okudu. Sonra HALEP
Sultanisini bitirdi. Araya savaş yıllarının girmesi Mazhar
Tokuz’un Yüksek öğrenim yapmasına engel oldu. Ama
Mazhar Bey kendini yetiştirmesini bildi. Musiki ve edebiyat
konularında sürekli olarak çalışmalar yaptı. Uzun yıllar
Kilis’ te İlk Okul öğretmenliği yaptı. Şiirlerini bir defterde
toplamıştı. Bu defter bir türlü ele geçirilemedi. Genellikle
divan tarzı şiirler yazdı. Bu yüzden dili zamanımızın hayli
gerisindedir. Yerel Gazetelerde çıkan birkaç şiiri dışında
hiç birini yayınlamadı. Şiir onun kendi iç dünyasının
Bölünmez bir parçasıydı. Birçok öğrenciler yetiştirdi.
1972 yılında öldü.
GAZEL
Tenvir-i ukul pend-i riyâkâr ile olmaz
Kurbiyyet-i HAK lihye ve destar ile olmaz
Me’vay-ı cinân gülşe-i hatırdadır ey dil
Dâvây-ı visâl eyleme dildâr ile olmaz
Tehzib-i nefis terk-i hevesat ile mümkün
Tenkid-i muhabbet hele ikrâr ile olmaz
Her türlü fazilet dem-i şahsında gerekir
Ne ilm ile, ne zuhd ile icbâr ile olmaz
Cemmiyet-i dil, mülkiyet-i ten aşka fedadır
Netsen güzelim gayrisi ol yâr ile olmaz
Faşetme derûnun hele nâ puhteye Mazhar
İsraâf-ı kelâm kilk-i güherbâr ile olmaz.
Mazhar Tokuz
30 - HAFIZ KÂMİL
KIDEYŞ
1831 yılında İbrahim Paşanın Kilis’i ele geçirmesi
Kilisliler için bir felaket başlangıcı oldu. İbrahim Paşa
kasabanın batısında büyük bir askerî kışla yaptırmak
İçin halkı seferber etti. Hergün yüzlerce insanı karşılıksız
çalıştırdı. Ayrıca ordusuna Asker toplamak üzere harekete
geçti. Çeşitli hileler düzenledi. Hepsinden beteri asker-
Leriyle Kilis’e TRAHOM hastalığını getirdi. Yıllarca birçok
Kilislilerin gözlerinin kapanmasına neden oldu.
1960 yılına kadar Kilis’te bir KÖRLER ÇARŞISI vardı.
Trahom dolayısıyle gözlerini kaybetmiş bir hayli insan, bu
çarşıda ellerinin yeteneğini geliştirerek hasır ipi zembil vs.
örüp ekmek paralarını kazanırlardı. Hafızası güçlü ve sesi
güzel olanlar ise KUR’ an ve Mevlit ezberliyerek geçimlerini
sağlarlardı. Aşık Veysel’in:
“Sabır ile teskin ettim özümü “ dediği üzere içine düşmüş
oldukları karanlığa sabırla katlanırlardı. İçlerinden kimileri
özünü teskin etmekle kalmaz, zamanla yepyeni bir iç aydınlık
yaratır ve gönül gözüyle görmeye başlarlardı. Hafız Kâmil Kıdeyş’te
Olduğu gibi.
Hafız Kâmil 1911 yılında Kilis’te doğdu. Hacı Kıdeyş
oğullarından olup, Babası İsmail, annesi Namime’dir. Beş altı
yaşlarındayken gözlerini kaybetti. Yıkılmadı. İlk derslerini
Ahmo Hoca’dan, Hafız Ali Efendi’den Farsça, Arapça dersleri
almaya başladı. Kur’anı ın kıraat bilgisini arttırmak üzere O
zaman hudutlarımız dışında bulunan ANTAKYA’ya gitti.
Orada Dar-el Kur’an kapanmış olduğundan HALEP’e
Geçmek zorunda kaldı. Halep’te zamanın en tanınmış bilginle-
rinden biri olan Şeyh Necip Efendi’ nin derslerine başladı.
Çok güçlü bir hafızası, parlak bie zekâsı ve sonsuz bir
öğrenme isteği vardı.
Şabaniye ve Haşimiye medreselerine devam etti. Kıraat bilgi-
sinin yanı sıra Fıkıh ve Şer-i ilimler öğrendi. Her zorluğa göğüs
gererek bu iki medrese ile Dar-ül Hüffaz’ dan icazetnameler
alıp özlemini çektiği Kilis’e döndü. Bilimin ve öğrenmenin sonu
Yıktu. Yine Baytazzade’nin derslerine başladı. İr yandan da Sarf ,
Nahiv ve lügat İlimlerini öğrendi. Sübhe-i Sibyan, Tuhfe ve
Nuhbe gibi sözlükleri ezberledi. Daha sonra bunlara Antepli
Hasan Efendi’nin “Nazmul Cevahir” adlı 1300 beyitlik
Eseri de eklenecektir.
Bu arada çeşitli camilerde Kur’an okuyarak hatimler
indiri. 1941-1949 Yılları arasında istiyenlere kur’an dersi
vermeye başladı.1949 yılında kendisine ŞEYH CAMİİ’ nde
devletçe görev verildi. 1963 yılında Kesik Minare Camiine,
1968 yılında Gaziantep’e atandı. Bir yandan camide dersler
verirken bir yandan da Gaziantep İmam Hatip Lisesi öğretim
üyelerinden istekli olanlara “Şatibi” dersi okuttu.
1975 te emekli olarak Kilis’e döndü. 4 Ocak 1984
Çarşamba günü vefat etti. Tabutu binlerce Kilisli tarafından
mezarlığa kadar eller üzerinde taşındı.Yaşamı boyunca çok
sıkıntılara katlandı. Altmış yaşındayken yazdığı bir manzu-
Mesinde şöyle der:
Servetim yok, beş çocuk var, ikisi tam, üç paso
Ben oruç ayında cüzhan erdi ömrün altmışa
Sakin-i hürriyetim aylık (*) misafirhanede
Hem garip, hem kör, iki dertle kaldım baş başa
İnci dökse ağzın Kâmil Kıdeyş derler yine
Netmeli? Göz gitmiş artık, itibar olmaz başa
Hafız Kâmil, aruz ve hece ölçüleriyle şiirler yazdı. En
başarılı şiirleri Divan tarzı yazdığı tahmisleridir. Bu yüzden
onu, Orhan Veli ile çağdaş olmasına rağmen Lilisli Divan
Şairleri arasına koymayı uygun bulduk. Hafız Kâmil’in yetiştiği
ortam ve aldığı medrese öğrenimi göz önüne alınırsa
Cumhuriyet sonrasında Divan geleneğini sürdürmesinin nedeni
Anlaşılmış olur.Hafız Kâmil’in kendisi için yazdığı bir mezar
yazıtıyla yazımızı noktalıyalım.( Seyfettin Başçıllar)
(*) aylık kelmesinin matbaa hatası olduğu “ artık” olması
gerektiği kanısındayım.
On kıraatle Kur’an okuerken dili
Yolcudan bekliyor şimdi Fatihe
Gel de ibret al boş geçme Kâmil’ i
Küllü Men ayeti büyük nasihe.
Birçok beyit, kıta ve kasidesi ile tahmisleri vardır.
Bknz: KİLSİLİ DİVAN ŞAİRLERİ ANTOLOJİSİ
(SEYFETTİN BAŞÇILLAR.)
|